Hububat üretiminde 50 milyon tona çıkabiliriz

Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu Başkanı Erhan Özmen, Türkiye’nin 100 ülkeye ihracat yapabilen tek ülke olduğunu söyledi.

Hububat üretiminde 50 milyon tona çıkabiliriz
2 yıl içerisinde, tarım ürünleri ihracatında liderliği elinde bulunduran fındığı geçebileceklerini söyleyen Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu Başkanı Erhan Özmen, "100 ülkeye ihracat yapabilen tek ülkeyiz. Pazarımız geniş. Bu yıl Afrika pazarına da giriyoruz. AB'nin etkin olduğu pazarları, hedef pazar yaptık. Bu çalışmalar neticesinde Dünya un ihracatı liderliğini bırakmayacağız." dedi. 35 milyon ton hububat üretiminin rahatlıkla 50 milyon tona çıkarılabileceğine dikkat çeken Özmen, "Gerekli önlemler alındığında Türkiye net tarım ihracatçısı olabilir. Mesela arazi büyüklüğü ortalaması Türkiye'de 5, Avrupa'da 300, ABD'de 500 dönüm. Bu ortalamayla hububat üretiminde biz nasıl başarılı olalım, onlar nasıl başarısız olsun? Net ihracatçı olmak, verimliliği artırmak için arazi toplulaştırması şart." şeklinde konuştu.
Ankara Sohbetleri'ne konuk olan Erhan Özmen, Dünya Gazetesi Ankara Temsilcisi Ferit B.Parlak ve Duygu Şahin'in sorularını cevaplandırdı.
-Genel çerçevesi 5 Nisan'da açıklanan yeni teşvik politikalarından un sektörü olarak memnun musunuz?
-2009 yılında uygulanmaya başlayan sistemde, sektörümüzde bazı teşvik unsurları kapsam dışı bırakılmıştı. O dönemde, sektörümüzde gerek iç piyasa koşulları gerekse uluslararası rekabet böyle bir kararın alınmasında rol oynamıştı.
Yeni teşvik yasasının detayları ve zamanlaması henüz elimizde değil, ancak Ekonomi Bakanlığı'nın bir süredir yürüttüğü "Girdi Tedarik Stratejisi" (GİTES) cari açığın etkilerini azaltma yolunda sektörel bazda ciddi analizlerin yapıldığını bilmekteyiz. Bu kapsamda, tarım politikaları içerisinde un sektörümüz "Stratejik Sektör" konumunda bulunuyor. Tarım içerisinde ithalatın yoğunluk kazandığı birkaç ürün söz konusu, bu ürünlere yönelik ithal ikamesi teşvik uygulamasının gündeme alınacağını düşünüyoruz. Malumları olduğu üzere, sektörümüz girdi ithalatı yapmakta ancak mamul madde ihracatında da dünya lideri konumuyla net ihracatçı pozisyonuyla, ekonomiye katma değer yaratmakta.
Yeni teşvik politikalarının, 2009 yılı teşvik kanunu ile karşılaştırıldığında sektörümüz açısından iki yeni husus dikkatimizi çekmekte. Bunlar, gümrük vergisi muafiyeti ve sigorta primi desteği.
Genel amaçlar arasında ise; en az gelişmiş bölgelerde kalkınmanın sağlanması, destek araçlarının etkinliğinin artırılması, bölgesel eşitsizliklerin giderilmesi, kümelenmeleri ve ileri teknoloji yatırımlarını destekleyecek küresel rekabetin güçlendirilmesi bulunmakta.
Kongremizde, Bakanımızın bize sunduğu kısa ve uzun vadeli (2023) yılı hedefleri doğrultusunda, küresel rekabetin güçlendirilmesi yolunda gerek Ekonomi Bakanlığı'nı gerekse Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nı yanımızda görmek ve sektörümüzün Dünya liderlik konumunu sürdürebilir ve istikrarlı kılmak en önemli arzumuzdur. Bu kapsamda, lisanslı depoculuk, depolama imkanları, tesislerimizde yapılan revizyon/teknolojik yatırımlarında yeni teşvik tasarısının bizlere yeni imkanlar sunmasını ümit etmekteyiz.
Teşvik paketinin açıklanması sonrasında kamuoyunda uygulamada karşılaşılacak zorluklara dair gerekli tedbirlerin Ekonomi Bakanlığı tarafından dikkate alınarak, bölgeler, iller ve sektörle arasında bir uyum sağlanacağına dair inancımız tam. Projelerin değerlendirilmesi, korumacılık tedbirlerin boyutu, sektörel politikaların teşvik paketi ile koordinasyonun da önemli olduğunu düşünmekteyiz.

-Un ihracatında kısa sürede önemli bir aşama kaydedildi. Şimdi dünya liderliğine oynuyoruz. Nasıl bu duruma gelindi?
-Türkiye 2002 yılında dünya un ticaretinde 12'inci sıradaydı. Çok düşük miktarda un ihracatı yapıyordu ve çok düşük tutarlarda döviz girdisi sağlıyordu. 2005 yılında devlet ile kurulan diyalog, Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu'nun kurulması, bölge derneklerinin tamamlanması ile çalışma başladı. Aksayan yerlerde ilgili bakanlıklar ilgili genel müdürlüklerle temasa geçilerek Türkiye'nin yönünü ve sektördeki atıl kapasiteyi ihracata çevrildi. Tabi girişimcilerle bu süreçten faydalanarak hemen hızlı bir hareketle komşu ülkelerden başlayarak uzaklara kadar geniş bir alanda çalışma başlattı. Ve aynı yıl dünya 1'ncisi olduk. 2 milyon ton un ihracatı gerçekleştirildi. Yaklaşık 450 milyon dolar gelir elde edildi. 2005 yılında biz dünya birinci olduğumuzda bütün bölgelerde Avrupa Birliği vardı. Kazakistan'ın agresif çıkışları oluyordu. Kazakistan'da kendi komşuları olan Özbekistan, Afganistan, Tacikistan gibi sınır ticareti ile 1 Milyon ton un ihracatı rakamını ekonomik fiyatlarla zaman zaman zorluyordu.

-Un ticaretinde söz sahibi olmak, önceden söz sahibi olan ülkeleri rahatsız etti mi?
-Tabii ki rahatsızlık hissedenler çok oldu. Birinci olunca, 2006 yılında bizi 2 kez Brüksel'e davet ettiler. Avrupa Birliği genişleme, ticaret ve tarım delegasyonunda 2 defa, "Bu iş nasıl oldu. Devlet teşviki mi var. Siz bu ihracatı nasıl gerçekleştirdiniz?" gibi soruları yanıtladık. Devlet desteğinin dünya ticaret kurallarıyla sınırlı kaldığını anlattık. Tamamen Türk girişimcisinin, Türk un sanayicisinin kendi emekleri kendi vizyonu ile yarattığı bir şampiyonluğu anlattık.
2006, 2007, 2008 yılı arasında dünya 2'nciliği, dünya 3'ncülüğü aynı şekilde devam ederek 2010 yılında yine dünya 2'ncisi, 2011 yılında ise 2005 yılındaki aynı rakamı 2 milyon ton un ihracatı yapmamıza rağmen 900 milyon dolara çıkan bir döviz girdisi oldu. Yaklaşık 2 katına çıktı.

-Tutardaki artış, emtia fiyatlarının yükselişine mi bağlı?
-Dünya emtia fiyatlarından etkilense de 2005 yılında çıkışımız ile şimdiki çıkışımızın algılamaları çok farklı. Çünkü orada Türk unu yeni tanınıyordu, yeni pazarlara giriyorduk, fiyatlar makuldü. Ancak şu anda Türk unu aranan un niteliğinde o kadar ciddi imaj algılaması var ki gittiğimiz ülkelerde, Endonezya'da Filipinlerde, Irak'ta yerel üreticiler Türk markası ile üretim yapmaya başladılar. Şimdi dünya un ticaretinde ilk 5 ülkeye baktığımızda ihracat yaptığı ülke sayısı toplamda 20 ülkeyi geçmez. Türkiye'nin ihracat yaptığı ülke sayısı ise net 100 ülke. Buda 100 -120 ülke arasında değişiyor.

-Firma sayısı artıyor mu? Yoksa tersine konsolidasyon mu var?
-2005 yılında 2 milyon ton un ihracatını 140 firma gerçekleştirmiş. 2011 yılında 2 milyon ton un ihracatını ise 67 firma gerçekleştirmiş. Buda artık Türkiye un sanayisi, ihracat kültürünü kabiliyete dönüştürmüş ve ciddi bir seçicilik oluşturmuş. 100 ülkede, 209 sayısına çıktı ihracat yapan firma sayısı.

-Endonezya'da ki problemi de Başbakan çözdü galiba?
-Evet. Endonezya'da bir problemimiz vardı bu problemimizi sayın Başbakanımıza ilettik. Sayın Başbakanımız bu sorunu çözdü. Çünkü orada devlet nezdinde güçlü bir lobi yapıldı Türk unları buralara girmesin diye. Sayın Başbakanımızın katkılarıyla şu anda Endonezya ihracatımızda ikinci sırada. Irak'tan sonra ikinci büyük pazarımız oldu.

-"Bu deneyimler üreticileri güçlendirdi." diyebilir miyiz?
-Tabi ki. Sektör kalite ile yatmaya, kalite ile kalkmaya başladı. Avrupa'ya şu anda özel amaçlı unlar ihraç etmeye başladık. Bu gelişme ile yerel üreticiler Türk ürünlerinin adını kullanmaya başladı. Bu kamuoyundaki itibarımızı daha da yükseltiyor ve güçlendiriyor. Artık devlet ekonomi bakanlığı, tarım bakanlığı, başbakanı ve diğer kuruluşlarıyla anında sektörde aksayan bir şeyler olduğunda anında müdahale ediyor. Bizde devlete anında ulaşıyoruz. Anında çözüm ortaklı bir sistem kuruldu.

-Zayıf olduğumuz pazarlar var mı?
-Afrika'da çok zayıfız. Afrika bizim öncelikli pazarımız. Ekonomi Bakanımız ile Afrika'ya programlar yapıyoruz. Her yıl bir iki Afrika ülkesine geziler düzenlemeye başlayacağız. Avrupa Birliği'nin etkin olduğu pazarları biz hedef pazarlar olarak belirledik. Afrika'ya gireceğiz. Artık dünya un ihracatçısının lideri Türkiye olarak devam etmesini bekliyoruz. Uzakdoğu'da ki alışkanlıkları değiştirdik. Pirinç yerine buğday unu almaya başladılar. Bu zamanla daha da artacak. Şu anda 100 ülkeye ulaşan portföy bir başarı hikâyesi. Çünkü Çok katma değeri olmayan bir ürünü 100 ülkeye ihraç ediyorsun. Bunu miktar ve döviz olarak ileriye taşıyacağız. Fındık, makine tanıtım grubundan sonra un tanıtım grubu da oluşacak. Kurul Türk ununun markalaşması yönünde çalışmalar yapacak.

-Son destekler ve yatırımlardan sonra Türkiye'de buğday üretimi ve kalitesi artmaya başladı mı?
-Türkiye'nin sorunu, arazi dağınıklılığı var. Türkiye'de arazi büyüklüğü ortalaması 5 dönüm. Avrupa'da 300 dönüm, Amerika'da ise 500 dönüm. Bir mahalle bakkalının üzerinde süper marketlerin yarattığı etkiyi düşünün. 5 dönümde ne kadar verimli olursunuz? 500 dönümde nasıl başarısız olursunuz? Türkiye'de bana göre en büyük sorun parçalanmış arazilerin olması. Zaten başta bakanımız olmak üzere hükümetin gündeminde arazi toplulaştırılması var. Bence Türkiye hızlı bir şekilde arazi toplulaştırılmasının üzerine gitmeli. Çünkü verim aldığınız yere enerjinizi verirsiniz. Yani çiftçimize tekrar böyle bir ortam sağlayarak, dağılan güçlerini tekrar toplayarak birlikte hareket benimsetilmeli. Türkiye'nin her karışı kendi yeteneğine göre değerlendirilmeli. 35 milyon ton hububat rakamları olan Türkiye çok rahat 50 milyon tonu konuşabilir. Bu da 75 milyonluk Türkiye'nin 100 milyon aşkın nüfusu rahatlıkla besleyeceği anlamına gelir. Türkiye çok net tarım ihracatçısı olabilir.

-Toprak Mahsulleri Ofisi'nin alım kriterleri değişti? TMO'nun bu uygulaması kaliteyi arttırır mı?
-Özel sektör hangi kriterlere göre alım yapıyorsa TMO'da o kriterlere göre alım yapınca biz de kaliteyi korumuş olacağız. Yaptığımız ihracat karşılığında 11 protein ihracatımızı 15 protein olarak yapıyoruz. Ancak bunu protein usulü almadan önce TMO'da sıkıntılar yaşıyorduk. 11 protein diye aldığımız ürünlerde sıkıntı yaşıyorduk. TMO ürünleri artık laboratuar kriterlerine göre aldığı için bizde bu sıkıntıları yaşamayacağız. Çokta memnun olduğumuz ve desteklediğimiz bir proje oldu.

100 ülkeye ihracat yapıyoruz
-Tekrar ihracata dönersek 2012 yılında sektör nasıl bir performans sergiliyor. Şu ana kadar elde edilen veriler size neyi işaret ediyor?
-Türkiye un ihracatçısının 2012 yılına oldukça iyi başladığını söyleyebiliriz. Elimizde henüz ilk iki aylık veriler var. İhracatımız miktar bazında önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 16.3 artmasına rağmen, gelirimiz hemen hemen aynı kaldı. Bu dönemde toplam 320 milyon 24 bin tonluk un ihracatı karşılığında, 123 milyon 93 bin dolarlık gelir elde etmişiz. Geçen yıl Ocak-Şubat aylarında ise 275 bin 40 ton ihracata karşılık 124 milyon 217 bin dolarlık gelir sağlanmıştı.
100 ülkeye ihracat yaptığımızı belirtiyoruz. Bunların içinde en büyük payı geçen yıl olduğu gibi bu yıl da komşumuz Irak alıyor. İki aylık dönemde Irak'a 151 bin 743 ton un satarak 64 milyon 452 bin bin dolarlık gelir sağladık. Aynı dönemde Endonezya'ya 12 milyon 835 bin dolar, Libya'ya 4 milyon 85 bin bin dolar, Madagaskar'a 3 milyon 731 bin dolarlık ihracat gerçekleştirdik.

Cari açığı olmayan ihracat yapıyoruz
-Tarım Bakanı son kongrenizde, "Bu yıl fındık ihracatını geçin" dedi. Geçebilecek misiniz?
-Evet, 1 milyar 40 milyon dolar ile tarımsal ürün ihracatında fındık 1'nci sırada, 900 milyon dolar ile un ikinci sırada. Cari açığı olmayan bir ihracat yapıyoruz. Bu tempoyla devam edersek 1-2 yıl içerisinde geçeriz. Türk un sanayisi dünya tarım sektörünün gözdesi haline geldi. Sadece dünyadaki un müşterileri değil, sistemi merak eden bürokratlar, burayı ciddi pazar gören yan tedarikçiler ve dünya buğday tüccarları herkesin gözü bizde. Geçtiğimiz ay düzenlediğimiz kongreye olan katılım da bunu kanıtladı. Dünya buğdayının kalbi bizim kongrede attı. Bu ilginin karşılığını almaya başladık ama çok daha ileri götürebiliriz.

Türkiye'nin dünya üretimindeki payı yüzde 3
-Türkiye un ihracatında hep liderliğe oynuyor ama sizin de ifade ettiğiniz gibi ithalat artıyor. Peki dünya buğday üretiminde ve ithalatında yerimiz nasıl?
-Evet Türkiye son dönemlerde dünya buğday üretimindeki payını da giderek arttırdığını görüyoruz. Uluslararası Hububat Konseyi(IGC) verilerine göre 2007 yılında dünya buğday üretimi 607 milyon ton düzeyindeyken, Türkiye'de 17 milyon 230 bin tonluk üretimde bunun içinden yüzde 2.83 pay aldı. 2008'de dünya üretimi 685 bin tona, Türkiye üretimi de 17 milyon 780 bin tona çıkarken, payımız yüzde 2.61'e geriledi. 2009'da dünya buğday üretimi 679 milyon tona düşmesine rağmen, Türkiye'deki üretim 20 milyon tonu aştı ve dünya üretimindeki payımız yüzde 3.03'e yükseldi. 2010 yılına geldiğimizde 653 milyon tonluk dünya üretiminden Türkiye 19 milyon 660 bin tonla yüzde 3.01 pay almış. 2011-2012 sezonunda ise dünya buğday üretimi ciddi şekilde arttı ve 700 milyon ton sınırına yaklaştı. Türkiye üretimi de aynı şekilde son yılların en yüksek değerine ulaştı ve 21 milyon 800 bin ton ile dünya üretimindeki payını yüzde 3.13'e çıkardı.

Buğday ithalatına 1 milyar dolar ödüyoruz
-Buğday da ne kadar ithalat var?
-4 milyon ton buğday ithalatımız var bununda parasal karşılığı 1 milyar dolar. Bu ithalat sadece un için değil. Devlet kendi ithal ediyor farklı sektörlere dağıtıyor. Zaman zaman piyasa müdahalesi için stok yapıyor. Bunun önemli bölümü 2011 yılında bir gümrük sıfırlanması olmuştu o zaman bu kadar buğday ithalatı oldu. Makarna, çikolata, kek, pasta gibi birçok alanda kullanılıyor ve geniş bir piyasa var. Sadece bizim yaptığımız ihracat ile ithalat birbirini dengeleyor olarak algılanmamalı. Çünkü bizim 2 milyon ton un karşılığında yaptığımız ithalat 2.7 milyon ton kadardır. Bu da yaklaşık 500 milyon dolarlık buğdaya tekabül eder.

Uzakdoğu ülkelerinde aktif lobi yapıyoruz
-Uzakdoğu ülkelerine olan ihracatta da önemli artış var. Navlun ücreti dezavantaj yaratmıyor mu?
-Uzakdoğu da Endonezya, Filipinler, Güney Kore gibi ülkeleri takip ediyoruz. Oradan Çin çıktı, biz girdik ya da biz girdik Çin çıkmak zorunda kaldı. Navlun konusunda Çin'e sıfır lojistikle gidiyoruz. Çin'den Avrupa ülkelerine yapılan ciddi bir ihracat var. Bu ihracatın dönüşünde gemiler boş dönüyor. Boş dönerken de çok ekonomik fiyatla Çin'in gemilerini kullanarak, ürünlerimizi uzak doğuya taşıtıyoruz.
Girdiğimiz pazarlarda tüketici memnun, devlet de memnun. Sadece yerel üreticiler rekabetten dolayı mutlu değil. Lobi yapıyorlar, "Türk unlarında problem var. Türk unları sağlıklı değil" gibi kampanyalar yürütüyorlar. Bizde ihracatçı birliklerimizle ile birlikte gidiyoruz oralara. Özellikle Ortadoğu Anadolu İhracatçıları Birliği Başkanı Turgay Ünlü'nün kurumsal anlamda bize büyük desteği var. O ülkelere gidip, televizyon ve gazetelerinde kendimizi ve ürünlerimizi anlatıyoruz. 100 ülkeye girerken numunelerin alındığını, tahlillerin yapıldığını ve sonra unun girişine ve piyasaya sunulmasına izin verildiğini anlatıyoruz. Sonuçta oradaki büyükelçilerimiz ve basın kanalıyla da alınan neticeleri kamuoyuna duyuruyoruz

Ayrıntılardaki Erhan Özmen
Türkiye Un Federasyonu Başkanı Erhan Özmen'in tespiti dikkate değer: "35 milyon ton hububat üretimi, çok çok rahatlıkla 50 milyon tona çıkarılabilir. Biraz zorlayarak 75 milyon ton görülebilir. 100 milyon ton ise zorlanabilir. 50 milyon ton ile Türkiye net tarım ihracatçısı olabilir."
Gerisini siz düşünün.
Birçok etken var tabitarımda yatırımı/tarımda verimliliği etkileyen.
Arazi bölünmüşlüğü bunlardan biri. Arazi büyüklüğü ortalaması Türkiye'de 5 dönüm. Avrupa'da mı? 300 dönüm. ABD'de mi? 500 dönüm. Bu arazi büyüklüğü ortalamasıyla hububat üretiminde biz nasıl başarılı olalım, onlar nasıl başarısız olsun?
Yatırım maliyeti, işletme maliyeti, '0 faizli' denilen ama aslında hiç öyle olmayan kredi maliyeti ise tarıma yatırımı/tarımda verimliliği olumsuz etkileyen diğer faktörler.
Tüm bu sıkıntılara rağmen fındık, un, makarna gibi ürünlerde dünya liderliğine oynayabiliyorsak, sıkıntısız bir yatırım ortamında yapılabilecekler rakipsizlik anlamına gelir.
Duygu Şahin / Ferit B. Parlak - Dünya

Anahtar Kelimeler: Gıda Vitrini, Gıda, Vitrin, Tarım, GDO, Gıda Güvenliği, Alo 174, Sağlıklı Gıda, Beslenme, Yemek, Baklava, Restoran, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Mehmet Mehdi Eker

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner50

banner52