Üç bin ürünün yüzde onu bile tescilli değil!

Türkiye'de üç binin üzerinde yerel lezzete sahibiz ve ancak bunun yüz seksen tanesine coğrafi işaret tescili yaptırılmış!

Üç bin ürünün yüzde onu bile tescilli değil!

Antalya'da gerçekleştirilen ve Anadolu lezzetlerinin vitrine çıktığı bu önemli etkinliğe değinen Hakan Güldağ'ın söylediklerine göre; Türkiye'de üç binin üzerinde yerel lezzete sahibiz ve ancak bunun yüz seksen tanesine coğrafi işaret tescili yaptırılmış!

Dünya gazetesinde Hakan Güldağ'ın kaleme aldığı ve "Rokfor peyniri tamam da, ya kerebiç tatlısı!" başlığıyla okuyucuya aktarılan yazıda Türkiye lezzetlerinin önemine işaret ediliyor.
İşte yazının detayları...

***
Gelelim beni sözümde durmaktan caydıran fuara...
Adı; Hediyelik Yöresel ve Geleneksel Ürünler Fuarı...
Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirildi...
Yine Antalya'da...
Hepimiz biliyoruz; yöresel ürünler bakımından çok zengin üzerinde yaşadığımız topraklar...
Ancak hemen hiçbiri hak ettiği ekonomik değeri bulamıyor...
Fuar öncelikle bu açıdan büyük önem taşıyor...
Tabii orta vadede bu ürünlerin markalaşması açısından da...
***
Ali Çandır...
Antalya Ticaret Odası Başkanı...
Fuarın fikir babası o...
Bilgiyi de o verdi: Edirne'den Kars'a...
Sinop'tan Hatay'a...
Anadolu'da 3 binin üzerinde yöresel ürün var...
"Yöresel ürünlerimiz" diyor Çandır, "Bu toprakların gerçek zenginliğidir. Anadolu insanının ruhudur, benliğidir, becerisidir. Bu zenginliği ekonomiye kazandırmak boynumuzun borcudur..."
***
Geçen yıl 32 binden fazlaziyaretçisi olmuş fuarın...
Bu yıl beklenti daha yüksek...
Fuara katılan il sayısı da 71'e çıkmış...
"Bir noktayı daha önemsiyoruz" dedi Çandır, "Bu fuarda Doğu ile Batı'yı... Kuzey ile Güney'i buluşturuyoruz... Türkiye'mizin bugün en çok ihtiyaç duyduğu birlik ve beraberliği biz bu fuarda yakalıyoruz..."
***
Fuarda dolaşıyorum...
Kastamonu'nun Osmanlı döneminden hatıra kalan yöresel el dokuma ürünleri orada...
Şanlıurfa'nın geleneksel el sanatları da...
Güzel hazırlamışlar standı...
Bilgi kartları da hazır...
Kilim ve halı dokumacılığı, gümüşçülük, kazazlık, cülhacılık, keçecilik...
Hem Türkçe, hem İngilizce...
***
ŞURKAV Müdürü Selçuk Ağanoğlu ile sohbet ediyoruz: "Biz ilk defa katıldık" diyor "Urfa'dan bin kilometre yol yapıp geldik. Beklentimiz yüksek. Yüksek çünkü Antalya'dayız. Burası Türkiye'nin turizm merkezi. İsteriz ki, burası turistle dolup taşsın... Yer iyi, fikir iyi... Aslında bu fuar, turizmin Anodulu'ya açılan kapısı olabilir..."
Bir de çarpıcı bir örnek veriyor: "Bakın, 2011'de Şanlıurfa'ya dışarıdan turistik amaçla gelen kafile sayısı 30 küsurdu. Sonra Berlin Turizm Fuarı'na katıldık. Bu yılın ilk 6 ayında gelen kafile sayısı 47. Önümüzde bir 6 ay daha var. Ben fayda diye ona derim. Orada 6 dilde hazırlanmış CD ve DVD dağıtmıştık. Şimdi Antalya'da da aynısını yapıyoruz...
***
Bu kez, Manisa İl Kültür Müdürlüğü'nün standında, Heykeltraş Mehmet Gök ile sohbetteyiz...
Birçok hediyelik çalışmasını sergiliyor...
Doğrusu, el sanatları ile toplumsal  değerleri birleştiren ürünleri esinlendirici...
Aralarında Manisa Tarzanı da var...
Büstün altında "Dünyanın ilk çevrecisi" diye yazmış...
"Doğru değil mi?" diyor, "Düşüncesini bugünün çevrecelerine örnek olacak şekilde ilk kez eyleme dönüştüren, çıplaklığı da bu amaçla ilgi çekici bir unsur olarak kullanan Ahmet Bedevi değil mi?"
***
Karabük Ticaret ve Sanayi Odası'nın standı en derli toplulardan biri...
İlgi çekiyor...
İçeride Safranbolu Esnaf Odası'na ayrılmış bir bölüm de var...
Geleneksel Safranbolu evleri sergileniyor...
Başlarında da genç bir Japon hanım...
Kyoko Veda...
Kyoto'dan geliyor...
Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası boyuttaki tek çerçeve protokolün imzalandığı kentten...
Konuşunca anladım ki, Safranbolu'ya turist olarak gelmiş...
12 yıl Japonya'da yaşamış olan Mevlut Canbulat'ın misafiri olarak da Safranbolu'dan kalkmış Antalya'ya fuara gelmiş...
Canbulat, kendi deyimiyle, "gönüllü turizm elçisi..."
Fuarda ürünleri sergilenen Sakura Hediyelik'in de sahibi...
Safran dahil yöresel pek çok ürünü sergiliyor...
Bu arada, ilgilenenlerin bilgisine, Sakura Japonca'da ‘kiraz ağacı' demekmiş...
***
Tunceli'nin standına uğruyoruz...
Pertek pekmezini Fırat Kalkınma Ajansı'ndan bir dostumuz tavsiye etti...
Gerçek bir lezzet...
Arkadaşlar, "Asıl sen Ulukale'nin dut pekmezini tadacaktın" dediler...
Van'ın ayran aşı...
Merzifon'un alıç marmeladı...
Rizeli dostların yeşil çaydan yaptığı soğuk içecekler...
Hepsi çok lezzetli...
***
"Nazilli'den gelen sağlık kaynağı" yazısı altındaki şık stand ilgimi çekiyor...
Sadece benim değil, birçok kişinin de...
Açılış öncesi biraz durgun fuar...
Ancak Naz-ı Şifa'ya ilgi yoğun...
Aslına bakarsanız sergilenen zeytinyağı...
Yani memlekette gani...
Ama bu standdaki sergilenişi sadece bir ürünle değil, profesyonellikle karşı karşıya olduğunuzu hissettiriyor...
Keza, Tokat'ta üretim yapan Nivalis...
Keçiboynuzu pekmezi başta 450 çeşit bitkisel macun ve kozmetik ürünü hakkıyla sergiliyor...
***
Mersin'in kerebiç'ini duydunuz mu bilmem? İrmikten yapılıyor...
O lezzetli köpüğü de çöven otundan...
Fıstıklı ya da cevizli çeşitleri var...
İkramlar Kerebiççi Oğuz'un...
Bir yandan kerebiçlerimizi yerken, bir yandan da Mersin Ticaret ve Sanayi Odası yönetim kurulu üyeleri Ufuk Maya ve İbrahim Zeper ile sohbet ediyoruz...
"Türkiye'nin her yeri, her tadı burada, bir arada" diyorlar, "Güzel olan o... Ve turistik bir bölgede yapılması çok önemli..."
***
Denizli, özel tasarımlı Yatağan bıçaklarıyla, Buldan bezi ile fuarda...
Yılda 3 milyon çift ile geçimin ayakkabı üretiminden sağlandığı Yeşilyuva ile de...
Denizli Ticaret Odası'ndan dostlarla Aynes'in nane aromalı ayranını yudumlayıp Yeşilyuva imalatı el yapımı ayakkabıları incelerken aynı şeyden bahsettik...
Zonguldak'tan fuara katılan Tansel Işık ile de...
Işık, Devrek bastonu ustası...
Aynı zamanda Devrek Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Vekili...
Işık Bastonculuk ihracat da yapıyor...
Son ihracatı Fas'a yapmış...
O da aynı kanıda: "El sanatlarımızla, yöresel ürünlerle turisti buluşturmak için bulunmaz bir fırsat var Antalya'da..."
***
Bu yıl fuarın organizasyonunu üstlenen Forum Fuarcılık'ın Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül de aynı noktaya temas ediyor...
"Gelişmiş ülkelerde turizm gelirlerinin kayda değer bir kısmı yöresel ve geleneksel el sanatları ürünlerinden...
Yüzde 5 ile 7 arasında...
Türkiye'nin turizm geliri yaklaşık 30 milyar dolar...
Demek ki, 1.5 milyar dolarlık yöresel ürün satışı olmalı...
Ancak bizde bu rakam 30 milyon doları geçmiyor...
Fransa coğrafi işaretli ürünlerden yılda 18 milyar euro kazanıyor...
Sadece rokfor peynirinden elde ettiği gelir 330 milyon euro..."
***
Belki de en akılda kalıcı örneği ise Rifat Hisarcıklıoğlu verdi...
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bu etkinliği destekliyor...
ATB Başkanı Ali Çandır da, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Çetin Osman Budak da, yöresel ürünler fuarı ile ilgili olarak "Biz bir hayal kurarak denize açıldık. Yelkenimize rüzgarı TOBB verdi" diyor...
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, "Size acı bir şey söyleyeceğim" diyerek girdi söze: "15-20 sene önce Avrupa'ya gittiğinizde yoğurt nedir bilmiyorlardı...
Şimdi bu yoğurdu bize Fransız satıyor...
Bundan büyük ayıbımız olamaz...
Eğer bu Fransız mayasını vermese yoğurt yapamaz hale geldik...
Sadece yoğurttan 20 milyar dolar kazanıyorlar...
Bizim yoğurttan!"
***
"Yerli malı yurdun malı dönemi bitti" diyor Hisarcıklıoğlu, "Yerli malı tüm dünyanın malı olacak..."
Aslına bakarsanız "maya tutmuş..."
Ortaya güzel örnekler çıkmaya başlamış...
Geçen yıl Van'dan fuara katılan yerel bir lokumcu Antalya'da 80 otele satış yapıyor...
Gelibolu'nun Mevlevi tatlısı THY'nin menüsüne girdi...
Bolu'nun kızılcık tarhanası da havaalanlarındaki free shoplara...
***
Tanıtım, birçok ürünün başarısında anahtar sözcük...
Özellikle de yöresel ürünlerde...
Deyim yerindeyse, bu ürünlerin ‘sağlamlığı'ndan hiç şüphe yok...
Her biri, binlerce yıllık Anadolu kültürü ile yoğrulmuş...
Kendini yüzyıllarla sınayarak ispatlamış...
O tarafta sorun yok...
İş ki, gereğince tanıtılsın...
Tanıtım, bir bütün...
Ürünün nasıl sunulduğu çok önemli...
Karton kutunun üstünü kesip...
Tenekenin tepesini açıp öylece standa koymak başka...
Ürünü yöresel atmosferi içerisinde ziyaretçilere sunmak başka...
Baştan savma amatörce bir tanıtım broşürü dağıtmak başka...
Profesyonelce CD'ler ya da iyi bir internet sitesi hazırlamak başka...
***
Kısacası...
Geçen hafta gittiğim fuardan hareketle üzerinde durmak istediğim iki nokta var: Birincisi Antalya'nın bir turizm merkezi oluşu bu fuar için büyük avantaj...
Ama bu avantaj ancak turist oraya gelirse ve hak ettiği ihtimamı görürse paraya dönüşür...
Dahası, turizmin Anadolu'yla bağlantılandırılması bakımından önümüze yepyeni ufuklar açar...
İkincisi, Türk Patent Enstitüsü Başkanı Dr. Habib Asan rakamları verdi: Şu an itibariyle Türkiye'de alınmış sadece 160 coğrafi işaret var...
180 de başvuru...
3 binin üzerinde yöresel üründen bahsediyorsak, iki rakamı toplasak bile coğrafi işaretle ilişkili olanlar toplamın ancak onda biri...
Oysa coğrafi işaret demek, kentlerin ve ürünlerinin markalaşmasına kapı açılması demek! Etkin kullanıldığında yerel kalkınma demek! O nedenle, bu fuar gibi etkinliklerle farkındalığın artırılması çok önemli...
Böylelikle, hiç olmazsa bundan sonra, bize ait değerleri, Hereke halısını Çinliler'e kaptırdığmız gibi, başkalarına kaptırmayız! Ve Ali Çandır'ın dediği gibi; "Süpermarketlerde dünyanın her yanından gelen ürünlerin yanına yöresel ürünlerimizi de koyarsak, Hans'ı, François'ı, Lee'yi doyururken, Ayşe'yi, Fatma'yı da işsiz bırakmayız..."
Hakan Güldağ - Dünya

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner50

banner52