Yarım asırlık bir öykü

Kurucusu Firuz Kanatlı'nın kendi elleri ile çizdiği bir fabrika binasında yola çıkan Eti, bu sene 400 bin metrekarelik alana yayılmış üretim tesisleri, 5 binin üzerinde çalışanı, 200'e yaklaşan yurtiçi ve yurtdışı distribütörü ve beş kıtada 50'ye yakın ülkeye ihracatıyla 50. yaşını kutluyor.

Yarım asırlık bir öykü
Faruk Şüyün – Dünya

Kurucusu Firuz Kanatlı'nın kendi elleri ile çizdiği bir fabrika binasında yola çıkan Eti, bu sene 400 bin metrekarelik alana yayılmış üretim tesisleri, 5 binin üzerinde çalışanı, 200'e yaklaşan yurtiçi ve yurtdışı distribütörü ve beş kıtada 50'ye yakın ülkeye ihracatıyla 50. yaşını kutluyor. Halen onursal başkan olan babasından görevi devralan Eti Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Firuzhan Kanatlı, fabrikada büyümüş, gelişimin ve değişimin en yakın tanığı. Bu nedenle ilk sorum, bu yarım asra tanıklık üzerine...

"Bir müessese için 50 yıl çok güzel, ama benim 47 yaşına yaklaştığımı hatırlatması hiç değil! Şaka bir yana 47 yaşındayım, Eti 1961 yılında kurulmuş. Ben, o ilk seneleri esasında net bir şekilde hatırlıyorum. Fabrikada bazı eski fotoğraflar var. O yıllarda yeni fırınların açılışları törenle yapılırdı, babamın kucağında görüntülenmişim. 3 ya da 4 yaşlarında olmalıyım."

Bisküvi, çikolata kokuları arasında bir hayat!

Her çocuğun rüyası olmalı...

"Eskişehir'in yerleşim yerine çok yakındı ilk fabrikamız. Kente doğru rüzgâr estiği zaman çok güzel bisküvi kokusu gelirdi. Bisküvi kokan şehir olarak bilinirdi Eskişehir...

50 yıl bir sürü şeyi barındırıyor. Çocukluğumuzda fabrikanın içinde büyüdük diyebilirim. Çünkü, evde yemek yemediğim zaman, beni genelde fabrikaya gönderirlerdi. Bir sefer tasıyla giderdim içinde annemin hazırladığı yemeklerin olduğu. Orada işçilerle birlikte yerdim onları.

Demek ki fabrikanın o kokusunu, oradaki hayatı severdik.

Yıllar geçti, tabii ki Eti büyüdü. Şimdi çocuklarım, benim yaşadığım Eti'yi yaşayamıyorlar. Çünkü Eti çok büyüdü. O zaman bütün işçileri, ailelerini tanır; ölümlerde, doğumlarda, hastalıklarda ziyaret ederdik. Bayramlarda işçilerle, çalışanlarla bayramlaşılırdı. Tabii bunlar, artık mümkün değil.

Bugün Eti'nin 5 binin üzerinde çalışanı bulunuyor..."

- Kaç fabrika binanız var?

- Şu an 5... 6'ıncının inşası sürüyor. Orası yulaf, kahvaltılık işleme tesisi olacak.

- İlk fabrika ne oldu?

- O kapandı, zaten şehrin içinde kaldı, çevresi yerleşim yeri oldu.

- Bina duruyor mu?

- Duruyor tabii. Oraya da bir şeyler yapacağız herhalde. Çocuklarımızı başka 50 yıllara taşıyacak bir düzeni kurabilmemiz lâzım.

Mersin'e kar...

- Bu sene ilginç reklamlarınızı izledik... Meselâ, Mersin'e kar yağdırdınız!

- Eti 50. yıl kutlamaları kapsamında sürpriz etkinliklerinin ilkini 40 yıldır kar yağmayan Mersin'e tonlarca gerçek kar yağdırarak gerçekleştirdi. Toroslar'dan kar getirdik ve orada hiç kar görmeyenlere bu imkânı yarattık, onlar hiç yaşamadıkları bir mutluluğu tattılar.

İkinci etkinliğimiz Türk pop müziğinin duayenlerinden Mazhar Alanson ile oldu. Usta sanatçı bir sokak şarkıcısı kılığına girerek Beyoğlu Tünel Meydanı'nda sürpriz bir şekilde sevenlerinin karşısına çıktı ve bir sokak konseri verdi. İstanbullular Alanson'un şarkılarına coşkuyla iştirak ettiler

Geçtiğimiz günlerde ise hayatlarında hiç sinema izlememiş olan Rize Çamlıkköy sakinlerine 3 boyutlu sinema filmi seyrettirdik. 7'den 70'e köy sakinleri özel olarak kurulan açıkhava sinemasında eğlenceli saatler yaşadılar.

- Sizin reklam filmlerinizin bir özelliği de kurgu olmaması, gerçekleştirdiğiniz bir etkinlik içinde çekiyorsunuz...

- Yakın bir tarihte başka bir sürprizimiz daha var, ama onu söylemek için henüz erken...

- 50. yıl için 4 etkinlik yapmış olacaksınız...

- Evet, ondan sonra zaten sene de bitiyor.

- Ben, yine çocukluğunuza gitmek istiyorum. Sizi, bir masaldaki bisküvi evde yaşar gibi hayal edip doğrusunu isterseniz kıskanıyorum...

- Annemiz ve babamız evde bazı ürün denemeleri yaparlardı. Mistır Selbi adında bir İngiliz uzmanımız vardı. Biz ona çocukken İngiliz amca derdik, o gelirdi ve babamla çalışırdı. Sonra da evde, fabrikada üretilen o örneklerin hesapları, fizibiliteleri yapılır ve o ürünler başlatılırdı.

- Eti'yi alanındaki birçok ilklerin markası olarak görüyoruz...

- Türkiye'nin ilk bebe bisküvisinden ilk lifli bisküvisine, ilk sanayi tipi paketlenmiş kekten ilk aromalı krakere kadar giden süreçte tüketicimizin beklentileri bizleri yönlendiriyor. Değişen tüketici eğilimlerini ve sektörümüzdeki dinamikleri düzenli takip ederek Ar-Ge yatırımlarımızı her geçen sene artırıyoruz. Bunun en önemli sebebi de beklentileri karşılayan bir marka olmak yerine tüketici davranışlarını yönlendiren bir marka olmamız. Tüketicimiz bizden sadece lezzetli ürünler beklemiyor, aynı zamanda sağlıklı ve hayatın her alanında tüketebilecekleri ürünler istiyorlar.

Bugün 50'nin üzerinde markamız ve 300'e yakın ürünümüzle yaşama lezzet katma gayretindeyiz.

- Ben finger bisküvilerinizi, bir de bademli bisküvinizi çok sevmiştim o yıllarda... Bademlileri niye üretmiyorsunuz artık?

- Eti'yi Eti yapan en önemli markalardan biri finger bisküvi olmuştur, bir de belirttiğiniz gibi bademli olan. Ama insanlar biraz daha atraktif ürünlere kaymaya başladılar. Nedir? Arasında krema olsun, üstü çikolatayla kaplansın, biraz jöle olsun gibi, oyuncaklı... O nedenle üretmiyoruz. Ancak dünyada değişmeyen, klasik ürünler de var, meselâ petit beurre. Bir bisküvi fabrikası da petit beurresiz olmaz.

- Burada bir virgül koyalım; bebekken, çocukken fabrikaydınız, büyüyünce nerelere gittiniz, sonra ne zaman yeniden döndünüz fabrikaya?

- Ben çok Eskişehirli bir insanım. İlkokulu bitirdikten sonra Galatasaray Lisesi'nde okudum. Galatasaray'dan sonra İngiltere'ye gittim. İngiltere'de üniversiteyi bitirdikten sonra da...

- Orada ne okudunuz?

- İşletme...

- Fabrikaya dönmek amacıyla mı bütün tahsil?

- Şunu söyleyeyim, dedim ya çok Eskişehirliyim, Galatasaray'da okurken 3 günlük tatilde dahi akşam 10'da trene binerdim. O zaman trenler çok yavaş giderdi. Böyle hızlı trenler falan yoktu. Sabah 3'te, 4'te Eskişehir'de olurduk eğer rötar yapmazsa. İstasyon meydanından beni alırlar, eve götürürlerdi.

Esasında Türkiye'den ve Eskişehir'den ayrılmayı hiç düşünmedim. Şu an da Eskişehir'deyim. Sizin için geldim bugün buraya.

- Fabrikada çalışmaya ne zaman başladınız?

- 1988 sonunda döndüm, 89'un başında da başladım. Ama ondan önce de sürekli fabrikadaydık.

- Babanız nasıl bir yönetici?

- Babam, iyi bir yöneticidir. İşlere çok hakim, başından itibaren bildiği, belli bir yere getirdiği için, birçok insandan daha iyi bilen bir insandır. Çalışan-patron ilişkisi olarak baktığınızda ise çok mütevazı bir insan. Ama patronluğunu da hiçbir zaman unutturmaz.

- Geliyor mu fabrikaya?

- Geliyor, ama geç geliyor, erken gidiyor. Zaten kopmasını da istemiyoruz, çünkü kendisine zaman zaman bazı şeyleri danışma imkânı buluyoruz. Çünkü, ondaki tecrübe kimsede yok. Bize zaman zaman bunu aktarmasını bırakın, yeni yaptığımız birtakım işlerde kendisine danıştığımız oluyor.

- Sizin bir reklâm müziğiniz vardı çocukluğumuzda ezberlediğimiz: "Bir bilmecem var çocuklar, haydi sor sor" diye başlıyordu... 50. yıl için de bir şarkı düşündünüz mü?

- 1970'lerin başıydı sanırım. Tüm hakları da bizdedir. 50. yıla gelince şirket içine yönelik bir çalışmamız oldu.

- Eti, sanat-kültüre de yakın duruyor, sosyal sorumluluk projelerinde adına sık sık rastlıyoruz...

- Eti Şirketler Grubu olarak topluma olan sorumluluklarımızın bilincindeyiz. Yıllar boyu bazen bire bir üstlendiğimiz, bazen de destek olduğumuz pek çok sosyal sorumluluk projesi ile ülkemize ve topluma karşı olan görevlerimizi yerine getirme çabasındayız.

Sosyal sorumluluk anlayışımızı, ülkemizin aydınlık yarınlara ulaşmasında temel rol oynayacak çocuklarımıza yatırım yapmak olarak benimsedikten sonra onlar için birçok proje geliştirdik ve bu yola çıkarken, en üst seviyede toplumsal fayda sağlamak adına sivil toplum kuruluşları ile hareket ettik. Bu projelerle çocuklarımızın ufuklarını genişlettiğimize, ülkemizin yarınlarına yatırım yaptığımıza yürekten inanıyorum.

Sosyal sorumluluk çalışmalarımızda en çok önem verdiğimiz noktalardan biri ise süreklilik. İmza attığımız uzun vadeli çalışmaların nesiller boyunca etkileri olacağını bilmek bizlere mutluluk veriyor. Bu kapsamda en gurur duyduğumuz işlerden biri de sevgili dedem Hacı Ahmet Kanatlı adına 1970 yılında yaptırdığımız lisedir. Bugün Anadolu Lisesi olarak eğitim veren okuldan mezun olarak ülkemizin yarınları için emek verecek gençlerin her geçen yıl biraz daha artıyor olması, en büyük mutluluk kaynaklarımızdan biri…

- Geçtiğimiz aylarda Eskişehir Arkeoloji Müzesi yeniden açıldı. Firmanızın amblemi olan Hatti Uygarlığı'na ait "Güneş Kursu"nu da barındıran müze de sizin bir sosyal sorumluluk projeniz...

- Sadece ürettiğimiz lezzetli ürünlerimizle mutluluk vermekle kalmayıp topluma karşı sorumluluklarımızı da yerine getirme gayretindeyiz. 50. yılımızda böylesine değerli ve anlamlı bir armağanı Eskişehir'e sunabilmek bizim için ayrıca mutluluk ve gurur kaynağı oldu. Türkiye'nin zenginliklerini, tarihsel mirasını ve güzelliklerini önce kendi insanımıza sonra dünyaya tanıtabilmek için bir adım atarak, 10 yıldır ziyarete kapalı bulunan Eskişehir Arkeoloji Müzesi'nin kapılarını 9 milyon liralık yatırımla yeniden açtık.

Onun öyküsü de şöyle: Eski fabrikanın bahçesinde zamanında Eskişehir'deki köylülerin bulmuş olduğu eski mezar taşları, sütun başları falan vardı. Firuz Bey, bunların koleksiyonuna başlıyor. Ve tabii müzeye kaydettiriyor. Bu nedenle de arkeoloji müzesiyle yakın bir ilişki var.

Bir gün toplantıdayken Kültür ve Turizm eski Bakanı'mız Atilla Koç çatkapı geldi ve arkeoloji müzesiyle ilgili hükümet adına bir istekte bulundu. Ve biz de zaten sanatı ve arkeolojiyi sevdiğimiz için hemen bu işe talip olduk, Eti Arkeoloji Müzesi yapımını üstümüze aldık. Türkiye'de ilk defa - bakın burada da bir ilk defalık var - devlet ile özel sektörün ortak yapmış olduğu bir müze oldu.

- Peki, 50. yılda 75.-80.'ci yıl projeksiyonunuz var mı?

- Herhalde arkadaşlar bu 50.'ci yıldan sonra başlarlar çalışmaya. Ben kaç yaşında olacağım Allah ömür verirse...

- 73 falan. En verimli çağınız.

- Evet, doğru. Esasında, baktığınızda babam 80 yaşında.

- İşte ben de onu söylüyorum.

- Maaşallah gücü, kuvveti, her şeyi yerinde. Bize yol gösteriyor. Firuz Bey diyor ki 100. yılda daha iyi olması lâzım. Doğru, 100. yılın temelini de bugünden atmak lâzım.

50. yıl gerçekten çok önemli. Bize iki de ödül getirdi... Fransa'da APCI (Agence pour la Promotion de la Creation Industrielle) tarafından verilen bu ödüller, Eti Tutku Çikolata ve Eti Karam Çikolata tasarımlarının oldu. Gamze Güven'in bu tasarımları Fransa'nın alanında en önemli ödülü olan 'Label of the Observeur du Design 2012'yi aldılar. Eti Tutku Çikolata ve Eti Karam Çikolata ürünlerinin ambalajlarının üzerinde 2012 sonuna kadar bu ödül damgası kullanılabilecek. Paris'te 9 Kasım 2011 tarihinden 12 Mart 2012 tarihine kadar bu tasarımlar sergilenecek ve Observeur du Design ödülleri kitabına basılacak. Stars of the Observeur du Design 12 büyük ödülü için de yarışacaklar.

"1 milyondan fazla çocuk tiyatroyla buluştu"

- Sosyal sorumluluk projelerinize başlıklar halinde değinebilir miyiz?

- Eti-Çekül Kültür Elçileri sosyal sorumluluk projesi kapsamında unutulmaya yüz tutmuş kültürel ve yaşamsal değerlerimizi korumak adına beş yıl boyunca Çekül Vakfı işbirliğiyle yaklaşık 4 bin çocuğumuz kültür elçisi olarak yetiştirilecek.

'Eti Çocuk Vapuru'nda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde koruma altında bulunan 300 çocuğumuz her yıl birer hafta eğitim alıyor.

Kültürel değerlerin korunmasına her zaman öncülük eden Eti, Rumeli ve Anadolu Hisarlarının aydınlatmasını üstlenerek 2005 yılından itibaren 5 yıllığına 'Hisarlar Aydınlatma Projesi'ni başlattı.

Ülkemizin tahıl ambarı ve küresel iklim değişikliği sonucu oluşan kuraklıktan en çok etkilenecek bölgesi olan Konya Havzası'nın su kaynaklarının korunması için Eti Burçak markamız ve WWF-Türkiye işbirliğiyle 'Konya Havzası Modern Sulama Projesi'ni gerçekleştirdik.

Eti Çocuk Tiyatrosu ile 2001 yılından bu yana toplam 1 milyondan fazla çocuğu ücretsiz olarak tiyatro ile buluşturduk.

Çölyak hastalarına özel ürünler...

- ETİ, çölyak hastalığı konusunda toplumu bilgilendirmek, farkındalığı artırmak ve çölyak hastalarının yaşam kalitesini artırmaya destek olmak amacıyla da bir sosyal sorumluluk projesi yapıyor...

- Ortalama bir hesapla Türkiye'de 500 bin ile 700 bin arası çölyak hastası olduğu tahmin edilirken bu hastaların yaklaşık 10 bin gibi sadece çok küçük kısmı biliniyor. Yapılan çalışmalar, hastalığın Türkiye'de 100-200'de bir görüldüğünü gösteriyor. Oldukça sınırlı yiyeceklerle beslenmek zorunda olan çölyak hastalarından bize iletilen talepleri değerlendirdik. 2003 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı ile birlikte geliştirdiğimiz Pronot'u, kâr amacı gütmeden ve tamamen sosyal sorumluluk bilinciyle ürettik. Eti Pronot'la hem bu hastalık hakkında farkındalık yaratmayı hem de çölyak hastalarına kolaylıkla satın alabilecekleri fiyatta ve erişilebilirlikte, lezzetli ve kaliteli ürünler sunmayı hedefledik. Satışa sunulmasıyla birlikte Pronot'u deneme fırsatı bulan çölyak hastalarından bizi cesaretlendiren ve mutlu eden geri bildirimler alıyoruz.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner50

banner52