Yediğimiz içtiğimiz her şey zehirli mi?

Gıda gibi çok sayıda riski barındıran bir konuda neyin yanlış, neyin doğru olduğunu söyleyecek bilim odaklı bir gıda otoritesi yoksa, bu kafa karışıklığı kaçınılmazdır.

Yediğimiz içtiğimiz her şey zehirli mi?
Prof. Dr. Ali Esat Karakaya
Televizyon programlarında neredeyse her gün gördüğümüz ve artık isimlerini ezbere bildiğimiz 3-5 akademisyenin beyanlarına bakılırsa başlıktaki sorunun cevabı: Evet. Gıda güvenliği konusunda tam bir kafa karışıklığı yaşanıyor.


Gıda gibi çok sayıda riski barındıran bir konuda neyin yanlış, neyin doğru olduğunu söyleyecek bilim odaklı bir gıda otoritesi yoksa, bu kafa karışıklığı kaçınılmazdır. Bilim odaklı bir gıda otoritesinin yokluğunun yarattığı vakumdan yararlanacak sözde uzmanlar bulunacaktır.

Ülkemizde eğer bir akademisyenseniz ve bilimsel çalışmalarınızla adınızı duyurmanız mümkün değilse en kestirme yol toplumu yediği, içtiğiyle korkutarak ünlü olmaktır. Gıda güvenliğinin herhangi bir alanında hiçbir uzmanlığı olmayan kendi alanınızda tanınmış bir hekim de olabilirsiniz: Kendinizce geliştirdiğiniz gıdayla ilgili bilim dışı teorilerle adınızı gündemde tutabilirsiniz. Bunun da çeşitli getirilerinden yararlanırsınız. Ne yazık ki ülkemizde böyle bir akım oluştu. İstinasız her gıda konunun uzmanı olmayanların ortaya attığı bilim dışı felaket senaryolarından payını almaktadır. Ülkemiz bu konuda giderek şiddeti artan bir biçimde serbest atış alanı haline getirilmiştir.

Akademisyenler bilimsel görüşlerini, teorilerini ve araştırmalarını, yazdıkları makalelerle binlercesi yayında olan bilimsel dergilerde tartışmaya açarlar. Bunu yapacak bilgi birikimi ve bilimsel düzeyi olmayanlar akademik ünvanlarına sığınarak akıl dışı iddialarına günlük medyada rahatlıkla yer bulabilmektedirler.

Risk “bir aktivitede istenmeyen sonuçların gerçekleşme olasılığı” olarak tanımlanır. Günlük yaşamda sıfır risk yoktur. Hedef bu riskleri yönetebilmek ve “kabul edilebilir” düzeylere indirmektir. Tütün kullanımı, trafik gibi riskler bireylerin de katkısı ile yönetilebilirken, gıda güvenliği ve çevre kirliliği gibi riskler ancak kamu idaresi tarafından etkili bir şekilde yönetilebilirler. Bu risklerin yönetiminde toplum denetleyici ve baskı unsuru konumundadır.

Gıda konusundaki riskler bilim bazlı uluslararası standartlar ve yasal düzenlemeler ile yönetilirler. Bu sayılanların uygulandığı ölçüde de insan sağlığı korunur. Yeni bir bilimsel gelişme olduğunda da bu bulgu uygulamalara yansır. Ülkemizde gıda güvenliği konusundaki tartışmalardan amaç toplum yararına bir sonuç çıkartmaksa, bu tartışmaların tarladan/çiftlikten/denizden çatala kadar olan süreçte dünya standartlarının uygulanmasındaki eksiklikler üzerinde olması gerekir.

Ülkemizde Eksik Olan Nedir?

Tüm gelişmiş ülkelerde bulunan “bilim odaklı bağımsız bir gıda otoritesi” Türkiye’de bulunmamaktadır. Bu noktada “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı”nın varlığı hatırlatılabilir. Ancak çağdaş gıda güvenliği sisteminde “risk değerlendirme” ve “risk yönetimi” birbirlerinden ayrı görevlerdir. Risk değerlendirmeyi bilim odaklı bağımsız gıda otoritesi, risk yönetimini ise kamu idaresi yüklenmiştir. Bunu AB örneğinden açıklarsak EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi) risk değerlendirmesi yapar. Bir yaptırım gücü yoktur. Avrupa Komisyonu ve üye ülke hükümetleri ise risk değerlendirmeye dayalı risk yönetiminden sorumlu karar alıcı otoritedir. Benzer uygulama birliğe bağlı ülkelerde ayrı ayrı ulusal düzeyde de mevcuttur.

Risk Değerlendirmesinden Sorumlu

Bilim Odaklı Gıda Otoritesinin Temel Özellikleri Nelerdir?

Böyle bir otoritenin olmaz ise olmaz olmaz özellikleri 4 başlık altında toplanabilir. Gıda otoritesi ancak bu özellikleri taşıyorsa toplumda güven sağlayabilir ve yaşadığımız kaosa bir çare olabilir.

Bilimsel verilerin değerlendirmesinde mükemmeliyet merkezi: Bu özelliğin sağlanabilmesi için bu yapının uzmanlık panellerinde yer alan bilim insanlarının görevlendirildikleri konulardaki uzmanlıkları tartışmasız olmalıdır. Herhangi bir konuda akademik unvan sahibi olmak, incelenen konuda uzmanlık için yeterli sayılmamalıdır. Bunu sağlamanın en etkin yolu incelenen konuda görev yapacak bilim insanlarının akademik özgeçmişlerinin kurumun internet sitesinde yer almasıdır. Dünya’daki benzer kuruluşlarda bu yöntem uygulanmaktadır.

Siyasi otoriteye karşı bağımsız: Böyle bir kuruluşun karar süreçleri siyasi otoritenin politikalarından bağımsız olmalıdır. Bunu sağlamanın yolu da belirlenmiş bir konuda risk değerlendirmesi yapmak üzere görevlendirilmiş bilim insanlarının idareye karşı hakim güvencesine benzer bir güvenceye sahip olmasıdır.

Endüstri ile çıkar çatışması (conflict of interest) ilişkisini engelleyecek yöntemlere sahip:

Bunu önlemenin en kestirme yolu görev yapacak olanların çıkar çatışması “conflict of interest” beyanlarının batıdaki örneklerinde olduğu gibi kurumun internet sitesinde yayınlanmasıdır.

Tüm işlemlerinde şeffaf: Batıdaki örneklerde bu şeffaflık, risk değerlendirmesinin belirli süreçlerinin tüketici örgütleri dahil konunun paydaşlarına açılması ve önemli toplantıların tutanaklarının kurumun internet sitesinde yayınlanması ile sağlanmaktadır.

Niçin Risk Değerlendirme?

Gıdalar çok çeşitli riskleri taşır. Örneğin; en organik koşullarda üretilse dahi tarladan/çiftlikte/denizden çatala kadar olan süreçte gıdalara bini aşkın kimyasal bulaşanlardan kanser yapıcılar dahil bazılarının bulaşma ihtimali vardır. Bunlara ek olarak mikrobiyolojik riskler, üretimden kaynaklanan riskler ve daha bir dizi risk ancak bilime dayalı risk analizi metodolojisi ile yönetilebilir.

Risk Değerlendirmesi Nedir?

Risk değerlendirme, risk analizi olarak adlandırılan ve diğer bölümleri risk yönetimi ve risk iletişimi olan üçlü entegre sürecin bilimsel bölümüdür. Bu süreç baştaki şekilde şemalandırılabilir.

Dünya gıda güvenliğinin çatı örgütü olan Kodeks Alimentaryus Komisyonu’nun “Application of Risk Analysis to Food Standards Issues” isimli dökümanın 1995 yılında yayınlanmasından bu yana tüm ülkelerde gıda güvenliği stratejisi, risk analizine dayandırılmaya başlanmıştır. Bu stratejinin başarı ile hayata geçirilebilmesi için şemadaki üçlü sistemin birlikte çalışması gerekir. Risk değerlendirme ve risk yönetimi ne kadar başarılı olursa olsun, tüketiciler, akademi, endüstri, basın gibi konunun paydaşları arasında etkin bir risk iletişimi olmaz ise, bugün şikâyet konusu olan bilgi kirliliğine dayalı kaosun önüne geçmek mümkün olmaz. Sorumsuz kişiler tarafından bilim dışı iddialarla toplumun dikkatinin gerçek riskler yerine yapay risklere yöneltilmesi de toplum sağlığına zarar vermeye devam eder.
cumhuriyet.com.tr

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner50

banner52