Gıda Hareketi’nden TGDF’ye GDO resti!

TGDF Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rint Akyüz’un GDO ile ilgili açıklamalarına Gıda Hareketi’nden sert yanıt geldi. İşte ayrıntılar…

Gıda Hareketi’nden TGDF’ye GDO resti!
Selami Türkoğlu / Gıdavitrini

Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rint Akyüz’un GDO ile ilgili dün basında yer alan ve “GDO tartışmaları ihracatta büyük gelir kaybı yarattı” başlığıyla okuyucuya aktarılan açıklamalarına Gıda Hareketi’nden sert yanıt geldi.

Gıda Hareketi Başkanı Kemal Özer, TGDF Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rint Akyüz’un basında yer alan, ‘GDO haberleriyle yaş meyve ve sebze ihracatında büyük gelir kayıplarının yaşandığı, kendi haberlerimizle kendimizi vurduğumuz ve milyonlarca dolar zarara uğradığımız’ yönündeki açıklamalarına sert tepki gösterdi.

AÇIKLAMALARI CİDDİ BULMUYORUZ
Konuyla ilgili Gıdavitrini Yayın Yönetmeni Selami Türkoğlu’na açıklamalarda bulunan Gıda Hareketi Lideri Kemal Özer, “Rint Akyüz'ün kara mizah örneği açıklamalarını ciddiye bile almıyoruz.” dedi.

Bunun sebebini ilginç bir tespitle açıklayan Özer, “Çünkü kendileri sivil oluşum değil, büyük endüstriyel gıda üreticilerinin oluşturduğu ve aralarında dünyaca ünlü GDO’lu tohum ve ürün üreticilerinin bulunduğu bir oluşumdur.

Bu tür kapitalist oluşumlar, insanlığın hatta yaşadıkları ülkedeki 75 milyonun çıkar veya sağlığını değil, kendi kasalarını düşünürler. Çünkü kapitalizmin genetik yapısı böyledir. Bu açıklamalara bu zaviyeden bakmak gerek.” ifadelerini kullandı.

DEVLETİN HABER AJANSININ SERVİS ETMESİ ÜZÜCÜ!
GDO konusunun Türkiye’nin geleceğiyle direkt ilgili bir durum olduğunu ifade eden Özer, “Bizim için üzücü olan bu mesnetsiz iddiaların Anadolu Ajansı’nca matrak bir şeymiş gibi servis edilmesidir. Asıl üzücü olan haberde tarafların değil tek tarafın görüşüne yer verilmesidir. Bu haberin sunuş biçimi ve iktidar yanlısı yayın organlarının sitelerinde manşet olması GDO’yu bu ülkede yaygınlaştırmak isteyen çevrelerin ekmeğine yağ sürmüştür. Bu haberi yayınlamak toplumun bilinçaltına yönelik PR çabasına bedavadan destek vermektir” şeklinde konuştu.

GDO TALEBİNİ DERNEK ADI ALTINDA GERÇEKLEŞTİRDİLER
Kişi ve kurumların eylemlerinde samimi olmasının zorunluluk olduğuna işaret eden Kemal Özer, “Bu federasyonun üyeleri GDO konusunda özgüvene sahip olsalardı Biyogüven(siz)lik Kurulu’na derneklerinin adıyla değil, kendi firma adlarıyla müracaat ederlerdi. Ama bu cesareti bile gösteremediler.

Ortada bir “gıda” varsa orada terörden söz edilemez. Eğer “gıda terörü”nden söz ediliyorsa artık o gıda değil, endüstriyel bir metadır. Endüstriye elini veren bedenini de, ruhunu da kaptırır. Gıda adıyla pazarladıkları ürünlerin kötü şöhretini bütün dünya duyunca karşı saldırıya geçmiş durumdalar. Sahte twitter hesaplarıyla ve yaptırdıkları PR çalışmaları ile kendilerini savunmaya çalışıyorlar ama nafile. Artık uyuyan dev uyandı, ne yapsalar artık kâr etmez” dedi.

GDO’LU GIDAYI ÜRETMEKTE SATMAKTA YASAK DEĞİL!
Endüstrinin kullandığı katkı maddelerinin yarıya yakınının GDO’lu bitkilerden veya bakterilerinin genetik yapısı değiştirilerek elde edildiğini anlatan Özer, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü:

“Altını çizerek söylüyorum, ülkemizde GDO’lu gıda üretmek ve satmak yasak değildir. Alenen de yapılmaktadır. GDO’lu soya kullandığı için teşhir edildiği söylenen 4 firma GDO’lu soya kullandığı için değil, fındık yerine soya kullandığı için teşhir edildi. GDO ve hibrit tohumla ile ilgili tartışmalar daha yeni başlıyor. Asıl mücadele safların netleşmesiyle başlayacak. Toplum şimdi kimin ak kimin kara olduğunu görmeye başladı. Endüstrinin sessizliğini bozup, eteğindeki taşları dökmesiyle tartışma büyüyecek. Bu güne kadar biz konuşuyorduk onlar mindere gelmiyorlardı. İyi saatte olsunlar da bende varım der gibi yaptı. Bu çıkışta sahiden varsa o zaman başlar güreş. Ama bilinmelidir ki, GDO’nun kamuoyuna yansıyan kısmı oluşturduğu tehdit ve tehlikenin karşısından henüz bir başlangıç kadar küçük. Mesele konuşulsun, toplum kimin samimi olup olmadığını açık seçik görecek.”

KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE BİLİYORUZ!
Ticaretle siyasetin aynı masada ve farklı amaçlarla buluştuğunu iddia eden Özer, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Bu dernek ve federasyonlar gıda ve tarım konusunda belirleyici siyasi ve bürokratik çevrelerle teklifsiz görüşen, her gün birlikte olan, aynı masada yemek yiyen kimseler. Siyaset ve bürokrasi süreci yönetir gibi gözükebilir ama dünyanın her yerinde süreci hep parasal gücü elinde tutanlar yönetir. Bu firmaların kontenjanından hangi partide kaç milletvekili var ve bunlar hangi şirket adına ne tür faaliyetler yapıyorlar Ankara’da?

Ayrıca mühendis ve akademik çevrelerin ekserisi bunların değirmenine su taşıyan paralı veya parasız lobi çalışanı durumunda değiller mi? Bu PR ordusuna maaşlı PR elemanlarını da eklediğinizde dev bir yapı çıkar karşımıza. Buna rağmen başarısız oldukları ortada. Söz konusu açıklamalarda bu çevrelerin dayattığı arz ekonomisine karşın toplumun talep ekonomisini devreye sokması ki onları rahatsız eden şey de budur. Engel olmaya çalıştıkları şey, arz ekonomisinin karşısında talep ekonomisinin daha da güçlenmesinin önüne geçmek. Ama tekrarlamakta yarar var. Uyuyan dev uyandı. Artık hiçbir gücün toplumun uyanışını engellemesi mümkün değil.”

GIDA TEŞHİRLERLERİNİN ZAMANLAMASI MANİDAR!
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 10 yıl sonra gıda teşhirlerine başlamasını değerlendiren Özer, şunları söyledi:

“Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 10 yıl durdu durdu, şimdi teşhir yapıyor. Bakanlık bunu iyilik olsun diye mi yapıyor? Bu ekonomik çevreler bu uygulamaya izin verirler mi? Vermezler elbette! Peki, Bakanlık bunu neden yapıyor? Çünkü Bakanlığa gelen baskı öylesine büyüdü ki, Bakanlığın bundan başka seçeneği kalmadı. Yoksa uyanan bu dev, siyasetçiler başta olmak üzere hiçbir gücü orada tutmaz. Bakanlığın attığı bu adımlar çaresizlik adımlarıdır. Yapıyormuş gibi gözükmek için yapılan çalışmalardır.”

MERDİVENALTI ÜRETİMDEN KASIT NEDİR?
İçinde “merdiven altı üretim” geçen her haberin bu güçlerce üretilmiş sahte bir masal olduğunu iddia eden Özer, şöyle konuştu:

“PR amaçlı belirli çevrelerce kasıtlı üretilir bunlar. ‘Merdiven altı’ dediler durdular. Ama teşhir edilenler Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarına ait firmalar. Yoksa merdiven altından kast ettikleri büyük firmalar olmasın sakın? 2012’de yürürlüğe giren yeni mevzuat büyük sermayeyi ayakta tutma çabasıdır. Şayet uygulanırsa yakın gelecekte bahçenize diktiğiniz kayısı ağacının meyvesini ‘bizden izin almadınız’ diye merdiven altı sayarlarsa şaşırmamak gerek. Gerçekte varmak istedikleri tam da bu. Hiç empati yapıp, ‘acaba bizim cephede de yanlış giden bir şey olabilir mi’ diye bir soruyu bin yıl geçse sormazlar. Çünkü bu çevreler kendi yaptıkları işin doğruluğuna kendilerini bile inandırmışlar. Üstelik yanlış olduğunu bile bile yapıyorlar bunu. Çünkü sistem böyle işliyor ve bunun bozulmasını istemiyorlar.”

ÇALIŞAN ÜRETTİĞİNİ YEMİYOR!
Gıda işyerlerinde çalışan birçok insanın kendi ürettiği ürünleri tüketmediğini iddia eden Özer, “Araştırınız, gıda üreticilerinde çalışan kimseler kendi firmalarında üretilenleri yemezler. Neden acaba? Gerçeği gördükleri için olmasın?” şeklinde konuştu.

MEDYA VESAYET ALTINDA MI?
Kemal Özer, sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Mesela medyaya en çok gıda sektörünün reklam verdiği şeklindeki haberi ele alalım. Bunun amacı muhabire ve patrona ‘ayağını denk al seni ben besliyorum’ demekten başka ne anlamı olur?

Bu tür PR çalışmalarını bundan sonra çok daha fazla göreceğiz. Konuşanların, bir derneğin yöneticisi olması bir akademisyen olması önem arz etmiyor. Onlar patronun sözcüleri, yani emir kullarıdır o kadar.”

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner50

banner52