Gidavitrini.com.tr - Güvenli gıda, tarım ve güncel gıda haberleri
2013-10-07 09:41:26

Sille’nin kavinnası

07 Ekim 2013, 09:41

Selçuklu Belediyesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi ve Sille’yi Kalkındırma ve Tanıştırma Derneği tarafından düzenlenen 1.Ulusal Sille Sempozyumu 26-27 Eylül tarihlerinde gerçekleşti. Bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu söylenen Sille tarihiyle, coğrafyasıyla, mimarisiyle, folkloruyla, sanatıyla, yemeğiyle ve aklınıza gelebilecek birçok yönüyle değerli bilim adamları tarafından ele alındı.

Zaman zaman mübadil ve muhacir mutfaklarıyla ilgili yazdıklarımı okuyucularım hatırlar. Bu iki içli konudan ötürü Kürşat Kurtulan’ın Cumhuriyet Tarihinde Sille’de Mübadele ve Hasan Basri Sayı’nın Sille’de Müslim Gayri müslim Yaşamına Yönelik Tespitler adlı bildirileri benim için ilginç bildiriler arasındaydı. Yemek konusunda Rumlardan kalan adetlerin hâlâ yaşadığını biliyor olmam, bu bildirileri ilgi ile izlememe neden oldu. Binlerce yıl birbirleri ile akraba gibi yaşayan Sille halklarının birbirlerine sevgi ve saygıları o denli imiş ki Sayı’nın tespitine göre mübadelede önce erkekler gönderilmiş; giden kişiler yakın komşularına hanımlarını ve kızlarını emanet etmişler; Müslim halk bu canlı emanetleri gidene kadar kendi ailelerinden biri imiş gibi itinayla korumuşlar. Birlikte yaşarken de Ramazan ayında Hıristiyanlar çocuklarının eline dışarıda yemesi için bir şey vermez; Türkler ise üzüm papaza gidene kadar (Bk:Gereyiler ve Dimnit Üzümü. Zaman 2 Ekim 2011) çocuklarının eline üzüm vererek dışarıya çıkarmaz, birbirlerine sonsuz bir saygı ve sevgi beslerlermiş.

Sille’de halen Hıristiyan bulunup bulunmadığı sorusuna Kürşat Kurtulan, nüfus kayıtlarına göre bulunmadığını belitti. Nüfus kayıtlarına ise sadece birinci dereceden yakınların ulaşabildiğini belirtti.

Sille’de, kayıtlarda hiç Hıristiyan kalmadığı belirtilse de binlerce yıllık birliktelik, kültürel geçiş ve beraberliğin yok olmasına neden olamıyor. Bunun önemli bir kanıtı, Sille’nin kavinna denilen, tuzla küplere kurulan kurma balığı… Hıristiyanların yılda 180 gün perhizleri bulunduğu, perhizde et, süt, tereyağı gibi hayvansal ürünler yenilmeyip, sadece salyangoz, midye, karides gibi kanı olmayan ürünlerin yenildiği ve balığın kutsal olduğu biliniyor. Marianna Yerasimus’tan alınan bilgilere göre; “Balık ilk Hıristiyanlık dönemlerinde Hz. İsa’nın sembolü kabul edilir, bu nedenle kutsaldır. İnanışa göre Yunanca balık (ihtis) sözcüğünün baş harfleri Hz.İsa’yı betimler. Roma dönemine rastlayan ilk Hıristiyanlık döneminde gizli kiliseler haç yerine balık sembolü ile belirtilirdi. 25 Mart’ta Hz.İsa’nın doğumunun müjdesini ifade etmesi nedeniyle mutlaka balık yenir; çünkü bir melek elinde bir çiçekle Hz. Meryem’e gelerek Hz. İsa’yı doğuracağını bildirir. Ayrıca Hz. İsa’nın on iki havarisinden biri olan Petrus balıkçıydı. Bir gün Hz. İsa ile balığa çıkıyorlar; çok az balık tutuluyor, bunun üzerine Hz. İsa dua ediyor, ağlar balıkla dolup taşıyor. Hz. İsa’nın kurtarıcı olarak Kudüs’e girdiği Paskalya’dan bir önceki pazar günü yine balık yenir. Kapadokya’da da tuzlu balık yapılır, yenir, komşulara da gönderilir. ‘Balık bulamazsan kılçığını em’ sözü meşhurdur”.

Binlerce yıllık birliktelik bu yiyecek geçişine neden olmuş olmalı… Sille halkı için kavinna çok özel bir yiyecek. Sazan balığının başını, gövdesini, havyarını tuzla ayrı ayrı kurdukları gibi, kızılkanat dedikleri küçük balıkları da kuruyorlar. Çok makbul tutulan Beyşehir gölünün göğce balığı ise bulunmadığı için kurulamıyor. Beyşehir Gölü’ne atılan birtakım balıklar göğcenin neslini tüketmiş.

Balıklar küpten çıkarılınca yıkanıyor, öylece tabağa diziliyor, beraberinde bulgur pilavı ve dimnit üzümleri ile yeniyor. Havyar ise zeytinyağıyla çırpılıyor, ince yeşil soğan doğranarak karıştırılıyor. Günümüzde kavinnaları zeytinyağı, limon ile de tüketenler...
Yazının tamamını okumak için tıklayın
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.