Gidavitrini.com.tr - Güvenli gıda, tarım ve güncel gıda haberleri
2013-10-28 10:59:00

Ateş-baz-ı Veli Hazretleri’nden özür dilemeliyiz

28 Ekim 2013, 10:59

Ateş-baz-ı Veli Hazretleri, Hz. Mevlânâ’nın toplantılarda sağ yanında yer verdiği ünlü aşçısıdır, ermiş bir kişidir. Bir gün mutfakta yemek pişerken odun tükenir, Hz. Mevlânâ’ya gider, durumu anlatır; Hz. Mevlân⠓Git ayaklarını ocağın altına koy” der.

Emri yerine getiren Ateş-baz-ı Veli, ayaklarından çıkan ateşle yemeğin tekrar kaynamaya başladığını görür. Ne var ki sol başparmağına bakarken “Yanar mı?” diye şüpheye düşer ve sol başparmağı yanar. Durumu Hz. Mevlânâ’ya anlatırlar, mutfağa gelerek niçin şüpheye düştün anlamında “Hay Ateş-baz hay!” der; o da utanarak sağ başparmağını yanan parmağının üzerine kapatır. Bu olay dervişlerin semaya başlamalarında saygıyla yâd edilir. Dervişler semaya sağ ayak başparmağını sol parmaklarının üzerine basarak başlarlar.

1986 yılında Konya Turizm Derneği Başkanı Feyzi Halıcı, Ateş-baz-ı Veli adına uluslararası yemek kongrelerini başlatır. Dünyanın en ünlü yemek otoriteleri Konya’ya gelir. 13. yüzyılda adına ateş renkli taşlarla anıt mezar yaptırılan bir aşçıyla karşılaşmanın büyüsünü yaşarlar. Uzmanlardan Alan Davidson dönünce yazdığı makalede “Oraya bir turist gibi gittik, ama hacı gibi döndük.” ifadesini kullanır. Daha sonra Konya’ya gelecek yemekçilerin, Konya’da Hz. Mevlânâ türbesinden sonra ilk uğradıkları ve kendilerini hacı olmuş kabul ettikleri yer haline gelir.

Bu konuda defalarca yazdığımı okuyucularım bilirler. Tekrar ele almamın nedeni türbeye son ziyaretimde gördüğüm durum. Türbede yeni bir düzenleme yapılacağını İstanbul’a gelen yemekçi İngiliz dostum Christopher Ryan’dan duymuştum. Bir Mevlânâ ve Ateş-baz-ı Veli hayranı olan Ryan, türbedeki inşaattan çektiği resimleri de göstermiş, çok dikkatli bir çevre düzenlemesi gerçekleşeceğini düşünerek sevinmiştim; çünkü türbe çok sağlamdı, sadece çevre düzenlemesine ihtiyaç vardı.

Sanat tarihçisi, mimar, inşaat mühendisi falan olmaya hiç gerek yok; çevre düzenlemesi denildiği zaman, ele alınan tarihî eser nasıl daha görünür hale gelecek, nasıl inci tanesi gibi ortaya çıkarılacak, çevredeki gereksiz fazlalıklar nasıl kaldırılacak gibi düzenlemeler yapılır, yapılmalıdır. Her ilde, her yönüyle yanlışı önleyecek ve estetiği sağlayacak, tarihî eser restorasyonlarını denetleyen kuruluşlar vardır, bazen bir çivi çakılmasına bile izin vermezler.

Buradaki çevre düzenlemesi, yukarıda saydıklarımın tamamen aksine bir şekilde gerçekleştirilmiş. Bakıcı evi olarak kullanılan eve ‘nedense’ bir kat daha ilave edilmiş, binanın bu aşırı yükselmesi türbenin çukura gömülmüş bir görüntü almasına neden olmuş. Ayrıca sokağa girdiğinizde, sokağın başından görünen türbenin hiç görünmemesine de neden olmuş.

Akıllara durgunluk verecek ikinci aksaklık, anlatmaktan acı duyduğum bir durum. Bu türbe, çok kısa ziyaret gerçekleştirilen bir makam. Çevresinde ziyaret dışında vakit geçirilecek hiçbir şey bulunmamakta; ama bir de WC yapılmış. Şüphesiz, her türlü ihtiyacın karşılanması güzel, ama Anadolu’da hela denilen tuvaletler, bahçeli evlerde evin en arka ve dip bir köşesinde yapılırdı. Burada ise ne yazık ki türbenin bahçesindeki, türbeye giriş kapısının tam karşısına yapılmış. Bu gereksiz mekân, İslam gelenek ve göreneklerine uygun düşmediği gibi çevreyi de daraltıyor. Böyle dini mekân restorasyon ya da düzenlemelerinde bir ilahiyatçı da bulunsa yerinde olur diye düşünüyorum.

Bu tür mekânlara genişlik kazandırılması gerekirken eskiden geniş olan bahçenin bir bölümü askeriyeye verilerek daraltılmış. Oysa bahçenin arka tarafında tek katlı bir Konya Mutfak Müzesi de kurulabilirdi.

Sonuçta türbe binalarla sıkıştırılmış, çukura gömülmüş garip bir hale getirilmiş. Ne yapılmalı? İki mekân da yıkılmalı (bakıcı evinin tarihî, mimarî ve sanatsal bir değeri yok) ve türbeyi bir inci tanesi gibi ortaya...
Yazının tamamını okumak için tıklayın
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.