Obez çocuklarımız için harekete geçme zamanı

Obezite, Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre son yıllarda ‘küresel salgın’ boyutlarına ulaştı.
WHO, 2005 yılında 1 milyar 600 bin kişinin fazla kilolu, 400 milyon insanın ise obez olduğunu bildiriyor.
Buna ülkemiz de dâhil. Günümüzdeki olumsuz şartlar değişmediği takdirde, 2015′te fazla kiloluların sayısının 2 milyar 300 bini, obezlerin ise 700 milyonu geçeceği tahmin ediliyor.
Çocuklar da erişkinler gibi obezite tehdidi altında.
Tonton kızlarımızın, tosun oğlanlarımızın sayısı her geçen gün katlanarak artıyor.
Örgüt, günümüzde en az 20 milyon çocuğun obezite sorunu olduğu düşüncesinde.

Bir gram et bin ayıp örtmüyor

Obezite, ciddi şekilde mücadele edilmesi gereken bir hastalık olarak kabul ediliyor.
Bir gram et, bin ayıp örtmediği gibi tam tersine ‘başımıza bin dert açıyor’ artık.
Obezite, başta kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon, inme, diyabet ve çeşitli kanserler olmak üzere birçok hastalığın esas sebebi olarak görülüyor.
Bu kadar da değil.
Astım, kısırlık, iktidarsızlık, depresyon, bel fıtığı, eklem hastalıkları, safra kesesi taşları, adet düzensizlikleri, hormon dengesizlikleri gibi rahatsızlıkların da obezite ile doğrudan ilişkili olduğunu gösteren pek çok araştırma var.

Obezite nedir?
Obez olup olmadığınızı bilmek için vücut kitle endeksinizi (VKİ) hesaplamanız gerekiyor; bunun için de boyunuzu ve kilonuzu bilmeniz yeterli. VKİ, kilonuzun boyunuzun karesine bölünmesiyle elde ediliyor.
Formül şu: VKİ=kilonuz/boyunuzun karesi.
Bulduğunuz rakam 20′den küçükse ‘zayıf‘, 20-25 arası ise ‘normal‘, 25-30 arası ise ‘fazla kilolu’, 30-40 arası ise ‘obez‘ ve 40′tan fazla ise ‘aşırı obez’ siniz demektir.

Metroseksüel beslenme
Obezitenin birçok sebebi var, ama en önemlileri ‘metroseksüel beslenme’ ve ‘fiziksel aktivite azalması’.
Arabalar nasıl benzinsiz veya mazotsuz çalışmıyorlarsa, insan vücudunun da işlevlerini yerine getirebilmesi için enerjiye ihtiyacı var.
Bu enerjiyi yiyip içtiklerimizden sağlıyoruz.
Aldığımız ve harcadığımız enerji arasında bir denge varsa mesele yok, ama harcadığımızdan fazla kalori alıyorsak veya aldığımız enerjiyi gereği kadar harcayamıyorsak vücut bu fazla enerjiyi yağ olarak depolamaya başlıyor ve obezite adım adım gelişiyor.
Batı tarzı yaşamın dayattığı metroseksüel beslenme obezitenin bir numaralı sebebi.
Giderek yağ ve şekerden zengin yüksek kalorili gıdaları daha çok tüketiyoruz.
Hamburger, patates kızartması, pizza, dürüm, lahmacun gibi fast food, yani hazır yiyecekler ile cips, gofret, çerez, şeker, çikolata, kolalı ve gazlı içecekler gibi abur-cuburlar en çok yediğimiz şeyler.
Bunlara süt, yoğurt gibi klâsik besinleri de ekleyebiliriz.
Çünkü bugün artık ne içtiğimiz süt eski sütlere, ne yoğurt eski yoğurtlara benziyor. Süt de yoğurt da metroseksüel oldu gençlerimiz gibi.
Bunlar, türlü işlemlerden geçirilip, allanıp pullanıp, süslenip püslenip janjanlı paketlerde soframıza teşrif ediyor.
Sebze ve meyve, sofralarımızdan her geçen gün eksilmekte.

Çocuklara abur-cubur pazarlaması
Amerikan Kongresi’nin isteği üzerine kısa adı IOM olan Tıp Enstitüsü tarafından hazırlanıp yayımlanan ‘Çocuklara ve Gençlere Yiyecek Pazarlaması’ başlıklı rapor, çocuk obezitesinin sebeplerini ortaya koymayı amaçlıyor.
Rapora göre yiyecek pazarlaması, reklâmı gerçekten ayıramayacak kadar küçük olan çocukları hedef alıyor ve onları besin değeri düşük ama kalorisi yüksek ‘abur-cuburları’ yemeye teşvik ediyor.
Rapor, çocukların aldıkları kalorinin en az yüzde 30′unun tatlılar, kola ve gazoz gibi içecekler, tuzlu çerezler ve hazır yiyeceklerden kaynaklandığını söylüyor.
Fazla kilolu çocukların birçoğunun sadece gazlı içecekler sayesinde günde 1.200-2.000 kalori alabilecekleri, bebeklerin bile bu bakımdan tehdit altında oldukları bildiriliyor.
Amerika’da bu tür gıdalara harcanan para yılda 30 milyar dolar.
Son 10 yılda pazara 600 yeni abur-cubur girmiş.
Bunların sadece dörtte biri ‘faydalı yiyecek’ sınıfından; kalanı şekerleme, çiklet, çerez, cips, gazoz gibi ‘abur-cuburlar’.
Firmaların pazarlama bütçeleri yılda 10 milyar doları geçiyor.
Dünyanın en büyük hamburger üreticisinin senelik 25 milyar dolarlık satışlarını desteklemek için medya reklâmlarına yaptığı harcama 500 milyon doların üzerinde.

Çocuklar reklâm kurbanı
Amerikan Tıp Enstitüsü, çocuk obezitesinin bir numaralı sorumlusu olarak ‘yiyecek pazarlaması’nı gösteriyor.
Pazarlamada pek çok yöntem var, ama en önemli araç televizyon.
Amerika’da yaşları 9 ile 12 arasında değişen 2 bin çocuk üzerinde yapılan bir araştırmada, yatak odalarında televizyon bulunan çocuklarda obezite riskinin daha fazla olduğu belirlendi.
Reklâm için televizyon yanında çeşitli oyuncaklar, hediyeler, çizgi kahramanlar, cep telefonu mesajları ve internetten de giderek daha çok yararlanılıyor.
Hepsinde amaç aynı.
Çocukların belirli bir markayı tanımalarını, bunların büyükler için değil ‘sadece onlar için hazırlanmış özel yiyecekler’ olduğuna inandırmak.
Araştırmalara göre iki yaşındaki bir çocuk çeşitli markalar hakkında fikir sahibi olabilirken 2-6 yaş arası olanlar ise yiyeceklerini-içeceklerini markalara, ambalajlara, logolara göre seçiyorlar.
2 yaşındaki çocukların çoğu süpermarketlerdeki ürünleri tanıyor ve isimlerini söyleyebiliyorlar.
Modern zaman çocukları ne yiyip içeceklerine kendileri karar veriyor; annelerinin babalarının tavsiye ve uyarılarına kulak asmadan ‘kendi seçimlerini kendileri yapıyor.’
Tonton kızınızın neden pırasa yemediğini veya tosun oğlunuzun neden enginarı ağzında iki saat tuttuktan sonra çaktırmadan tükürdüğünü hiç düşündünüz mü?

Bunları acilen yapmamız lazım
Okul kantinlerinde sağlıksız yiyecek ve içecek satışına kesinlikle izin verilmemeli.
Okulların, parkların ve oyun alanlarının yakınlarında fast-food restoranların sayısına sınırlama getirilmeli.
Fast food restoranların reklâmlarına en azından okul ve park çevrelerinde sınırlama konulmalı.
İnsanların rahatça yürüyüş yapabilecekleri alanlar ve bisiklete binebilecekleri yollar yapılmalı.
Okul spor salonları ve spor aletlerine okulların kapalı olduğu zamanlarda da kolayca ulaşma imkânı sağlanmalı.
Çocukların okullarına servis araçları ile değil yürüyerek veya bisikletle gelmeleri kolaylaştırılmalı.
Sebze-meyve, süt ve süt ürünleri satan dükkânların açılması teşvik edilmeli ve bunlara çeşitli vergi kolaylıkları getirilmeli.
Yüksek kalorili, besleyici değeri az olan yiyeceklere ve şekerle tatlandırılmış gazlı içeceklere özel vergiler konulmalı.
Restoran menülerinde yiyeceklerin kalori değerlerinin de yer alması sağlanmalı.

YORUM EKLE

banner50

banner52