Mutfaktan gelen kokuya dikkat!

Ne zaman konu Türk mutfağından açılsa, mangalda kül bırakmayız. Malum!
Dünyada eşi benzeri bulunmayan bir mutfak kültürünün mirasçıları olduğumuzu dillendirir dururuz!..
Sofra adabından yemek çeşitlerine kadar… Yığınla sebep vardır, “eşsiz mutfağımızla” övünmek için..
Ama bugünlerde durum hiç konuşulduğu gibi gitmiyor.. Geleneksel Türk mutfağı adeta can çekişiyor. Gıda dünyasının lokomotofi konumuna sahip olan mutfak sektörü, ısrarla yapılan yanlış uygulamalara kurban ediliyor…
Kışın dondurucu soğuğunda nereden çıktı şimdi bu “kurban edilme” hadisesi dediğinizi duyar gibiyim.
Şöyle ki; yıllar yılı sürdürülegelen Avrupa yemeği kompleksi sayesinde bugünlere geldik. Evet, bu bir uygarlığın “aşağılanmasından” başka bir anlam ifade etmiyordu. Ama, ısrarla devam edildi. Basın yayın organları aracılığıyla piyasaya servis edilen sözüm ona “gurmeler” tarafından devamlı “başka kültürlerin” yemekleri anlatıldı, sevdirildi, yedirildi; adına da yeni lezzetlerin keşfedilmesi dendi.
Zerde’yi bilen kaç genç var!..
Defneli alabalık sushi ile devşirildi.
Hünkar beğendi şaraplı sığır filetosu’na, asırlık eriştemiz ise sofradaki yerini bolonez soslu spagetti’ye terk etti.
Türk misafirperverliğinin simgesi olan kahvemiz bugünlerde hayli dertli. Zira cappuccino tüketiliyor artık, gençliğin yeni mekanı olan “cafe”lerde…
Burgergiller, gençliği çepe çevre sarmanın sarhoşluğunu yaşıyorlar.
Bir yandan bu dış kaynaklı yemek istilasıyla mutfağımızın tadı tuzu kaçırılırken, diğer yandan ise geleneksel mutfağı savunan, bununla alakalı etkinlik sergileyenler “tu kaka” ilan edildi.
Elde kalan birkaç lezzet halkası ise direnmeye devam ediyor. Geleneksel Türk mutfağının son temsilcisi olan hassasiyet sahibi işletmeci/aşçılarımız tarafından yaşatılmaya çalışılıyor.
Bu durum tabiî ki yeterli değil. Dünya ölçeğinde önemli bir turizm potansiyeli ile dikkat çeken Türkiye’de, ne hikmettir bilinmez ama, geleneksel Türk mutfağı barınamıyor, barındırılmıyor!
SÖZ DEĞİL İCRAAT ZAMANI
Turizmde Türk mutfak kültürünün temsili ve bu konudaki yetersizliklere dikkat çekmek istiyorum.
Turizmin ihmal edilen, görmezden gelinen ayağı restoran ve lokantalar, hak ettiği ilgi ve desteği görebiliyor mu? Bunca zengin yemek çeşidimiz ve ünlü mutfak ürünlerimiz olmasına rağmen, turizm denilince ilk akla restoran ve lokantaların gelmemesi hayli düşündürücü!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2023 hedeflerini açıklarken turizm alanında hayli iddialı bir çıkış yapmış ve 2023 yılında 50 milyon turist hedefini kamuoyuyla paylaşmıştı. Tabii olarak buna paralel milyarlarca dolar turizm gelirini de…
İyi ama neyin turizmi?
Deniz, kum ve güneş klasiği devam mı edecek?
Yoksa emsalsiz mutfak hazinelerimize yatırım yapılarak markalar oluşturulacak, dünya vitrinine yeni markalar mı kazandırılacak?
Bunu önümüzdeki yıllarda birlikte göreceğiz!
Ancak, açıklamanın önemine binaen sektörün sevdalısı bazı isimler harekete geçti.
Yarının ‘güzel günlerine’ şimdiden hazırlık yapalım düşüncesiyle ‘Türk mutfağının’ temsilcilerini ‘Türk turizminin ve herşey dahil saplantısının başkenti’ Antalya’da bir araya getirdi.
2011 yılının Aralık ayında Antalya’da Türk Mutfak Zirvesi’nin ilki gerçekleştirildi. İlk olmakla birlite belki sonuncusu olacak.
Bizim hayli önem atfettiğimiz bir etkinlikti. Davet edilmiştik, kalktık İstanbul’dan Antalya’ya gittik. Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu’nun çiçeği burnunda başkanı Aykut Yenice ve ekibinin gayretleriyle düzenlenen bu etkinlik, Türkiye’nin dört bir köşesinden restoran ve lokanta işletmecilerini bir araya getirmişti.
Tabii bununla birlikte sektörün takip ettiği bir çok yazar/araştırmacı/gurme aynı etkinlik için Antalya’ya gelmişti.
Buraya kadar iyi güzal…
Herkes gelmişti, sadece en önce gelmesi gerekenler hariç! Olur olmaz mekanlarda zaman mefhumu gözetmeksizin arz-ı endam eyleyen bakanları aradı gözlerimiz. Ne hikmettir bilinmez, hiçbirisini göremedik.
Yaşasın Türk turizmi, çok yaşa Türk mutfağı!!
İşte bu sloganlarla yola devam edileceğini, herşeyin eskisi gibi olacağını o gün anlamış bulundum.
İlgili bakanların o etkinliğe katılmasını, sektöre özgüven aşılamasını, ‘buradayız, yanınızdayız’ demesini bekler ve isterdik.
Ama olmadı, belli ki, çok mühim işleri vardı ve her zamanki gibi birer telgraf metniyle katılımcıların ‘gazını’ aldılar.
Sonrası mı?
Biz neden adama olamıyoruz sorusunu sormaya devam edeceğiz anlaşılan.
Kendi öz varlıklarımızı yaşatmayı, kendi kültürümüzü anlatmayı bir hatırlayabilsek…
Kimbilir, belki bir gün hatırlarız…
Sağlıcakla kalınız…





YORUM EKLE

banner50

banner52