Gıda terörü tüm hızıyla devam ediyor

Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı 2012’de başlatmış olduğu, gıdalarda taklit ve tağşişe başvuran firmaları açıklama uygulamasına devam ediyor. Son olarak 33 farklı gıda işletmesinin 42 üründe başvurmuş olduğu taklit ve tağşiş uyguladıklarına ilişkin liste açıklandı. Açıklanan listede et ürünlerinden süt ürünlerine sürekli tükettiğimiz gıdalar mevcut, yasak olduğu halde vatandaşa neler yedirmişler neler. Listede açıklanan ürünlerde uygulanan yöntemlerin birçoğuna pek de yabancı değiliz aslında. Yeni yasal düzenlemeler getirilmesine, cezalar artırılmasına rağmen, gıda teröristlerinin taklit ve tağşişe başvurmaktan vazgeçmediği görülüyor, vazgeçmeme nedenleri üzerinde hassasiyetle durulması lazım. Doğal gıda diye satılan bir ürün incelendiğinde bir de bakıyorsunuz ki içeriğinde hiç tahmin etmediğiniz katkı maddeleri ya da yabancı maddeler var. Ürün etiketinde belirtilmediği halde ürünün görünüşünü tadını kokusunu değiştirmek tüketiciyi yanıltmak adına yasak olan maddelerin kullandığını görüyoruz. Bu yöntemlere başvuranları terörist olarak adlandırıyoruz, gıda teröristleri diyoruz. Daha fazla kazanç sağlamak adına tüketiciyi kandırmaktan, sağlığı ile oynamaktan, gelecek nesillerimizi tehlikeye atmaktan çekinmeyen ve bundan vazgeçmeyenlere terörist tanımından başka bir tanım da karşılamayacaktır zaten.

Bakanlığın bu uygulamasını değerlendirecek olursak, uygulama gerekli ama bazı eksiklikler mevcut çünkü açıklanan listenin belli bir bölgeyi mi yoksa ülke genelinde yapılan bir çalışmanın ürünü mü olduğu belli değil, bu kapsamda kaç işletmeden ne kadar örnek incelendi, bunun da belirtilmesi gerekir. Bu kara listedekiler kusurlu diğer işletmeler tertemiz gibi bir algı ortaya çıkıyor.

Bakanlığın analizlerinde takip ettiği hususlar belli başlı konular, her ürün için uygulanan taklit ve tağşişe ilişkin belirli yöntemler var, bunlarla ilgili var yok analizi yapılıyor ama gıda teröristleri uyguladıkları hile yöntemlerini sürekli değiştiriyor, yasak olduğu halde kullandığı bir katkı maddesi tespit edilip ceza yedikten sonra yeni bir yöntem geliştirerek aynı şekilde hileye devam ediyor.

Bu uygulamada eksik olduğunu düşündüğüm başka bir konu ise kullanımı yasal olan kodeksin izin verdiği katkı maddelerinin belirlenen alt limitlerine uyulup uyulmadığı konusu, yasak olan bir katkı ya da hammaddenin kullanımından daha tehlikeli bir durum aslında. Kullanılan katkılarda yasal limitlere uyulmaması da gıda güvenliği açısından ve halk sağlığı açısından tehlike oluşturmaktadır. Özellikle küçük ölçekli gıda işletmelerinin önemli bir kısmı yeterli teknik alt yapıya, yeterli bir hijyenik üretim ortamına sahip değil, bu eksikleri gidermek yerine üründe oluşan eksiklikleri gidermek, ürünün raf ömrünü uzatmak ya da ürünün duyusal kriterlerini geliştirmek maksadıyla izin verilen alt limitlerin çok üstünde gıda katkısı kullanmaktan çekinilmiyor. Ülkemizde gıda katkı maddelerinin kullanımı, limitlere uyulup uyulmadığı konusu çok sıkıntılı, hiçbir kısıtlama olmadan isteyen herkes istediği katkı maddesine rahatlıkla ulaşabiliyor, nerede kullandığı, ne kadar kullandığı, nasıl kullanıldığı belli değil, kim sorguluyor, kim takip ediyor bunu? Bununla ilgili de bir makale hazırlayıp sizinle paylaşmak bu konuyu da tartışmaya açmak istiyorum aslında.

Gıdada taklit ve tağşiş riskinin çok fazla olduğu grup ise ambalajsız olarak üretilip hızlı tüketim şekline sahip olunan ürün grupları, küçük ölçekli işletmeler tarafından az miktarda partiler halinde üretilen bu ürünlerde etkin resmi denetim ve iç denetim mekanizması olmadığı takdirde ki 30 beygir gücü altındaki fast food, büfeler, restaurantlar, lokantalar, bazı otel yemekhaneleri gibi yerlerde hiçbir iç denetim mekanizması yok, bu durumda fırsatçı bazı gıda işletmecilerinin taklit ve tağşişe başvurması çok kolay ve bunun tespiti çok zor. Bir lokantanın 150 kg at etini getirip kullanması ve bunun da 6 ayda yada yılda bir yapılan denetimde tespit edilmesi imkansız. Bu noktada bu işletmelerin mutlaka daha fazla ve etkin denetlenmesi ve gıda mühendisi gibi teknik bir personel tarafından iç denetim mekanizması oluşturulacak bir yapıya kazandırılması gerekiyor.

Malumunuz 5 Mart 2013 itibariyle yürürlüğe giren Et ve Et Ürünleri Tebliği ile, et ürünlerinde kırmızı et ile kanatlı et karıştırılması, et ürünlerinde sakatat, deri, kıkırdak kullanılması yasaklandı, ama hala bazı işletmecilerin bu yasağa uymadığı görülüyor, 8 farklı gıda işletmesinin 9 farklı ürününde tespit edilmiş yani yüzde yüz dana eti diye aldığınız sucukta kanatlı eti, at etinden yapılmış mantı, sakatat ilave edilmiş et dönerle karşılaşmanız mümkün.

Listede en dikkat çeken tespitlerden biri de doğal diye satışa sunulan bitkisel gıda takviyelerinde, çikolatada ve gazlı içeceklerde, cinsel sorunlar yaşayan erkeklerin tedavisinde kullanılan ilaçlarda kullanılan kimyasal olan VARDENAFİL ve VIAGRA isimli ilacın etken maddesi olan SİLDENAFİL’in kullanılması. Ancak doktor reçetesi ile alınabilen ilaçlarda kullanılan ve bazı yan etkileri bulunan bu maddeler insafsız gıda teröristlerince hiç çekinmeden doğal diye sattıkları ürünlerde kullanılıyor. Özellikle küçük yaş aralığına sahip tüketicilerin bu ürünleri kullanma ihtimali var, çocukların hormonal dengesini bozacak bu maddeleri kullanan, toplum sağlığını tehlikeye atan bu teröristlerin daha fazla denetlenmesi ve daha yüksek cezalara çarptırılması gerekmektedir.

Gıda teröristlerinin taklit ve tağşişe başvurmalarının en başlıca nedeni maliyeti düşürerek daha fazla kazanç sağlamak ve ürüne sahip olmadığı bir form kazandırmak, bunun en belirgin örneğini süt ürünlerinde görüyoruz. Sütün bünyesindeki süt yağı alınarak yerine maliyeti daha düşük bitkisel yağ kullanılıyor, ürünün ambalajına baktığınızda tam yağlı ifadesi kullanılıyor ama incelendiğinde bunun süt yağı değil de bitkisel yağlar olduğu görülüyor. Bunun adı tam bir sahtekârlık, tam bir teröristlik.

Gıda güvenliğini sağlamak ve tüketicinin taklit ve tağşişe uğramasını önlemekte birincil sorumluluk Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nındır, her platformda denetim artırılması, etkinleştirilmesi, analiz temelli denetimlerin yapılması ve denetimde gıda alanında uzman gıda mühendislerinin daha fazla görevlendirilmesi gerektiğini, 30 beygir gücü altındaki işletmelerinde iç denetim mekanizmasına dahil edilmesi gerektiğini dile getiriyoruz. Bazı yetkililerin sorumluluğu tüketicilere yüklemeye çalıştığına da şahit oluyoruz, hiçbir tüketici tereyağına bitkisel yağ katıldığını tespit edemez ya da dana eti diye sunulan etin at eti olduğunu bilemez, elbette tüketicinin daha fazla bilince sahip olması gerekli ama asıl sorumluluk resmi makamlarda.

Burada dikkat çekmek istediğim başka bir husus ise, yaşanan bu taklit ve tağşiş hadiselerinin temelinde üreticilerin gıda güvenliği bilincine sahip olmayışı. Gıda, üretiminden tüketime her aşaması hassasiyet gerektiren, her aşamasında kontrol altında olması gereken, belli bir bilinçle hareket edilmesi gereken bir konu. Dolayısıyla gıda güvenliğinin ne olduğunu bilmeyen, gıda güvenliği bilincine sahip olmayan bir üreticinin daha fazla kazanç sağlamak maksadıyla türlü yöntemlere başvurması, bilinçsiz üretici için gayet normal bir durum. Gıda Mühendisleri Derneği olarak gündeme getirdiğimiz okullarda gıda güvenliği dersi okutulmasına yönelik projenin hayata geçirilmesi ile toplumun tüm katmanında gıda güvenliği bilincinin oluşmasının sağlaması, yaşanan bu sorunların minimize olması adına önemli bir adım olacakır.

YORUM EKLE

banner50

banner52