Ekranlardan ‘ürün’ yerine ‘irin’ akıyor!

Beslenmek, insanlık tarihi kadar eskidir.

İlk yaratılış evresiyle başlayan yaşam süreci, barınma, üreme, beslenme gibi unsurlarla süregelmiş ve bugünün dünyasıyla hemhal olmuştur.

Konumuz gıda ve beslenme olduğu için, biz yaşam denilen yolculukta beslenme azığını değerlendireceğiz.

Bir tarafta var olan gıda çeşitlerinin tercih meselesi dururken, diğer tarafta gıdayı tanıyamadan toprakla bütünleşen yığınlar…

Bu da bir başka tartışma konusu.

Biz konumuza dönelim.

İnsan, yaşamını sağlıklı sürdürebilmek için sağlıklı gıdalarla beslenmeli. Burada kastedilen “sağlık” maddi ve manevi açıdan bir bütün olarak ele alınmalı.

İnsan temiz gıdaları tüketmeli, helal beslenmeli.

Böyle olunca neslin devamı da sağlıklı bir şekilde hayatını sürdürebilir. Kalpler bozulmaz, bedenler çürümez, zihinler bulanmaz… Kısaca “insan” olarak yaşar ve ömrünü tamamlar.

Konumuz beslenme demiştik. Bu kadar izahattan sonra asıl konumuza dönelim isterseniz.

Gıda endüstrisinin sağlık ve ilaç endüstrisiyle olan bağı gün geçtikçe ilginç bir hal alıyor. Bir tarafta doğal ve sağlıklı beslenmeyi tavsiye edenler, diğer tarafta ise “açlık” tehlikesini cilalayarak muhteviyatı belli olmayan sözde gıdaların tüketilmesini teşvik edenler.

Sağlıklı beslenmeyi önerenler konuşunca; yetkisiz, şovmen, şarlatan vb. iftiralarla susturuluyor, hatta bir algı operasyonuyla alaşağı ediliyor.

Ancak gıda diye insanlara dayatılan muhteviyatı gizemli sayısız ürünü anlatanlar ağa-paşa gibi yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Hem de bilim, politika, bürokrasi ve medya gücünü sonuna kadar kullanmaktan çekinmiyorlar.

Alkol, tatlandırıcı eklenmiş içecekler, siyanürlü tuzlar, fruktoz bazlı şeker eklenen besinler, fast-food yiyecekler, mayonez, şanti, trans yağları içeren cipsler, kızartmalar, nitrozamin içerikleri sosis ve salamlar... Listeyi uzatmak mümkün!

Ekranlardan her gün ‘ürün’ yerine yüzlerce ‘irin’ akıyor, janjanlı ambalajlarıyla bir nesli nasıl kandırıyorlar anlamış değilim.

“Açlık” bahanesiyle GDO’lu tohum kullanıyorlar. Ama ne hikmetse dünyada açlık her geçen yıl daha da artıyor

Beslenme zincirinin en önemli halkası hayvansal gıdaların üretiminde GDO’lu yem kullanıyorlar. İtiraz gelince bir benzer yalana sarılıyorlar: “Sadece hayvanlar yiyor, insan sağlığı için tehlike arzetmiyor.”

Renk, tat, kıvam, raf ömrünü uzatmak amacıyla katkı maddesi adı altında gıdalara sayısız zehir katılıyor.

Buna bir son vermek gerekiyor.

Bu kadar eleştiri niye mi?

Size alternatif yolu anlatıyorum işte. En kestirmeden hem de, eğip bükmeden, doğru emredildiği şekliyle; “helal ve tayyib olanları yemek ve yedirmek” bir emirdir.

Türk Gıda Kodeksi yeniden yazılmalı.

Müslüman olarak yaşayan bilim adamları tarafından yazılmalı.

Dünyanın beslenme gerekçeleri yalanına sığınmadan yazılmalı.

Yerel beklentiler dikkate alınarak yazılmalı.

Helal ve tayyib olanları yiyin emrine uyularak yazılmalı.

Beslenme şeklinin genleri değiştirdiği yıllardır bilinen ve açıklanan bir gerçek.

Beslenme yoluyla insanların zehirlenmesi bir kıyımdır. Kaldı ki, bunun etkileri hemen başlamıyor. 10 hatta 20 yıl sonra sonuçları ortaya çıkıyor.

Buradan yetkililere sesleniyorum. Bu kıyımı durdurun artık. Kıymayın kendi insanlarınıza. Yarınları şimdiden kurtarabilirsiniz Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, ilgili bürokratlar, insaflı gıda üreticileri…

Gıda endüstrisinin efendilerine dur deyin artık.

YORUM EKLE

banner50

banner52